24 Aralık 2010

Okumayı Sevdirme Yolları - Ahmet Maraşlı



…eğer her gün 1 saat okumaya gücünüz yetmiyorsa, yarım saate inin, olmazsa 20 dakikaya, 15-10, hatta 5 dakikaya inin, hiçbiri olmuyorsa 1 dakikaya inin. Gözünüzde büyüyen ve sizi okumaktan uzaklaştıran zamanı küçültün. Kendinizi kandırıp bir şekilde başlayın.

13 Aralık 2010

Hatırla Beni Hayat - Yusuf Özkan Özburun





Eh, az çok mürekkep yalamış okur-yazar zevatın, bilhassa hatırı sayılır bir mecmuada yahut gazetede köşeli yazılar neşretmesi matbuat âleminde öteden beri revaç görmüş bir hadisedir. Ve fakat hususan günümüz kültür, sanat, edebiyat ve fikir (böyle bir vasat varsa) bu durumun bir köşe kapmaca’ya dönüştüğünü görmemek kabil midir? (s: 53)

10 Aralık 2010

Kekeme Çocuklar Korosu - Tarık Tufan



Sihirli bir lamba gibi önümüze alıp yarını, dilemeye başlıyoruz aklımıza geleni. Yarına ait ne varsa çaresiz bir kutsayış bizimki. Yarının hep olacağına ve iyi olanların yarında olduğuna dair bir inanç. Falcıların anlattığı yalancı yarınlar hikayelerini dinlemekten garip bir haz duyuyoruz. Yarına ilişkin tüm yalanlara inanmak ihtiyacı bu. Yarınlar aşkına yaşıyoruz.

08 Aralık 2010

Ailede Öfke Kontrolü - Ayşe Nur Özkan



Hadislerde Öfke Anında Tavsiye Edilen Yöntemler
a) Euzu-besmele çekmek
b) Su ile temas
c) Toprağa el sürmek
d) Pozisyon değiştirmek
e) Susmak
f) Dua etmek
g) Namaz kılmak (s:67-68-69)

01 Aralık 2010

Genç Doktora Mektuplar - Dr.Perri Klass



Fakültede birinci sınıf öğrencisiyken, dördüncü sınıftan biri, uçakta yolculuk yaparken göğüs ağrısı başlayan biriyle karşılaşmamız halinde ne yapmamız gerektiğini anlatmıştı.”Yerinizde oturacak ve yardım önerisinde bulunmayı düşüneceksiniz, ne de olsa siz bir tıp öğrencisisiniz. Ve kendinizi berbat hissedeceksiniz, çünkü ne yapmanız gerektiğini bilemeyeceksiniz. İşte bu yüzden, size yapılacakları anlatıyorum,” dedi. “Öncelikle herhangi bir doktor –gerçek bir doktor- kendini ortaya atana kadar otuz saniye kadar bekleyin.

26 Kasım 2010

İnsan Ne İle Yaşar? - Tolstoy




ÜÇ SORU

Kral yanına gelip şöyle dedi: "Ey bilge münzevi, size üç sorunun cevabını sormak için geldim: Doğru şeyi doğru zamanda yapmayı nasıl öğrenebilirim? En fazla muhtaç olduğum, dolayısıyla diğerlerinden fazla ilgi göstermem gereken insanlar kimdir? En önemli ve her şeyden önce kendimi vereceğim işler nelerdir?" (s: 42)

10 Kasım 2010

âdâb KİTABI - GAZÂLÎ




İlim öğrenmekteki amacın, bilgileri aktarmak değil, doğru yolu bulmak / hidayete ermekse; ne mutlu sana! Sen yürüdükçe, melekler sana kanat gerer; gayret gösterdikçe, denizdeki balıklar bağışlanman için dua eder. (s: 9)

21 Temmuz 2010

Ruhsal Zeka - Muhammed Bozdağ



İnançlarımız her yerde, her zaman her işimizi etkiler. Zamanın değerini bildiğine inanan parkta kitap okur, düşünür; hayatın anlamsız olduğuna inanan bulunduğu noktada tembelce bekler. İnsanların değerine inanan her yeni yüze tebessümle selam verir, insanlardan nefret eden somurtur, kimseyi görmek istemez. (s: 38)

10 Haziran 2010

Kişisel Gerileyiş Kitabı / İçinizdeki Öküze "Oha" deyin! - Bülent Akyürek




Peygamberleri ve kutsal kitapları dışlayan modern dünya, kendi paralel dinlerini yaratmakta gecikmiyor. “Her zaman bir yol vardır, en iyisine lâyıksın, ikinci adam olarak kalmak sana yakışmaz…” diyerek; bizlere yetinmemeyi, sabırsızlığı, hep kazanmayı, acımamayı, dünya nimetlerinden faydalanmayı, pişman olmamayı, düşene tekme vurmayı, hırsı öğütleyen Kişisel Gelişim kitapları, Batı üzerinden büyük kapitalistlerin yardımlarıyla “Bir şeytanî paralel din” olarak hayatımıza girdi. (s: 13)

29 Nisan 2010

Hayy Aksi - Esra Elönü



SABAH BÖĞÜRTLEN REÇELİ YEMEDEN

Gözlerim alnımın altında bir rahmet başlığı gibi duruyor Rabbim.

Toprağın odasına yeni girmiş, ölümlü bir gündüzden geriye kalan, üzerimde gezinen şeytanın, meleklerle savaştığı bir er meydanı ruhum. Oklar atıldıkça her yer bismillah.

22 Nisan 2010

İki Darbe Arasında - İskender Pala



(…) Çok sevmeme rağmen edebiyat öğretmenliğinin can güvenliği de ayrı bir sorun idi. O dönemleri yaşayanlar iyi bilirler(12 Eylül 1980); bir öğretmen, hele de edebiyat dersi anlatıyorsa, kullandığı sözcüklere, anlattığı dersin niteliğine, hatta ders kitabında adı anılan yazara göre ya sağcı, ya solcu olmak zorundaydı. Tevfik Fikret’i severek anlatmanızla Yahya Kemal’i severek anlatmanız arasında insanlar fark arardı ve ikisini de aynı derecede severek anlatma hakkınız bulunmazdı.(s: 3)

21 Nisan 2010

Waldo Sen Neden Burada Değilsin? - İsmet Özel



Ben bilgiye bir açılım, bir genişleme ve öğrendiklerimle dünya üzerindeki varlığımı anlamlandırma imkânı olduğu için rağbet ediyorum. Fakat bilgi olarak karşıma çıkan dünya görüşleri önce yeni bir ufuk gibi göründükleri halde sonradan sadece kendi kanallarında seyretmek şartıyla yararlanılacak bilgiler sunduklarını itiraf eden diktatörler haline dönüşüyorlardı. Oysa benim birinci derecede önemsediğim herhangi bir dünya görüşünün bayrağının yükseltilmesi değil, kendime, birlikte yaşadığım insanlara ve mümkünse bütün insanlığa iyileştirme getirecek bilgilere varmak, bu bilgileri geçerli kılan düşünme yollarını açık tutmaktı. (s: 74)

10 Nisan 2010

Kayıp Gül - Serdar Özkan



...Descartes gibi insanlar, giydikleri kumaş parçalarına değer kazandırıyorlar. Bir de tam tersini düşünsene.”

“Ne gibi?”“Kumaş parçalarının insanlara değer kazandırdığını.”

02 Nisan 2010

Delilik Ülkesinden Notlar - Ayşe Şasa





Korku o kadar yakıcı ve mutlaktı ki, La Paix hastanesine duhulünde kendini bir ateist olarak algılayan bu fakir, bir noktada dua etmeye başlıyor, yalnızca duaya sığınmayı deniyordu. Ve işte kendim ve bütün insanlık için dua etmeye giriştiğim o an birden mucizevi bir değişim vukû buluyordu.

31 Mart 2010

Nietzsche ve Babaannem - Mustafa Ulusoy




Nietzsche, kendisine verilen ömür sermayesini kullanıp sınama zamanı sona erince öldü. Yıllarca migren ağrısı çekmişti. Sonunda, yakalandığı beyin frengisinden öldü.
Ölümünden bir müddet önce, o ünlü sözünü söylemişti: “Tanrı öldü.” Söylenmesi kolay bir sözdü bu. Zor olan, “Bir Yaratıcı var” demekti. Çünkü “Tanrı öldü” demek, “Tanrı benim”; “Bir yaratıcı var” ise “Ben kendi adıma bir hiçim” anlamını içeriyordu.

24 Mart 2010

Gülistan - Sa'dî



Şükür, aziz ve yüce Allah’adır. Allah’a itaat, yakın olmayı sağlar ve ona şükretmekle nimet artar. Alınan her nefes, hayatı uzatır ve verilince, kişiyi rahatlatır. Öyleyse her bir nefeste, iki nimet vardır ve her bir nimet için, bir şükür vaciptir. (s: 11)

18 Mart 2010

Kafa Karıştıran Kelimeler - Rasim Özdenören



İsraf kelimesi, İslâm’da, en geniş anlamıyla “haram yolunda harcama” anlamına geliyor, bu anlamda harama tahsis edilmiş her “birim değer” israftır, çoğu da, azı da. Dolayısıyla parasını, malını harcamaktan kaçınarak onu bankaya yatıran kimse İslâmi anlamda israftan kurtulmuş olmuyor. Oysa kapitalistik bir iktisadi düzende bu işe “tasarruf” gözüyle bakılmaktadır. Demek ki, bu kelimenin lügâttaki “gereksiz yere harcama” biçimindeki tanımı her zaman işimize yaramayabilir. Kapitalistik dizgede “gerekli” sayılan bir harcama, İslâm’da tamamen gereksiz sayılabilir. İsraf, İslâmî anlayışta aynı zamanda helâlin harama dönüştüğü sınırlardan biridir. (s: 26)

13 Mart 2010

Katre-i Matem - İskender Pala



“Oğul, sen çok zeki bir evlatsın, amma her kimde ki şu özellikler yoktur, aklı tam sayılmaz. Kişi odur ki dünya malından ihtiyacı kadarını alıp fazlasını yoksullara dağıta. Tevâzuyu şereften daha fazla seve. İlim istemekten bıkmaya. Başkalarının ihtiyaçlarını gidermeyi küçük görmeye. Başkasındaki iyilikleri büyütüp kendi iyiliğini hiçe saya. Herkesi kendinden üstün göre…” (s: 161)

04 Mart 2010

Bakanlar ve Görenler - İsmet Özel



İnsanla hayvan ve hatta bütün diğer mahlûkat arasındaki fark insanın teslim olma veya isyan etme arasında bir seçim yapabilecek durumda oluşu, bu seçmesine bağlı olarak da mükafat veya cezaya muhatap oluşudur. İnsanda bir emanet vardır, bu emanet onun kul olmayı reddetmesini mümkün kılar. İnsandan başka yaratıklar teslimiyetten ve kulluktan vazgeçebilme imkânına sahip değildirler.

28 Şubat 2010

Yavaşla! Bu Hayattan Bir Defa Geçeceksin - Kemal Sayar




Hız, modern dünyanın dehşet ve kuraklığına karşı kalkan işlevi görüyor. Hatırlamak istemediğimizi, hızlanarak unutuyoruz. Peki hız, hayattan mı yoksa ölümden mi kaçış? Hız, bir bakıma insanın kendi ölümünün, ölümlülüğünün farkına varmasını engelliyor.(s: 38)

Zaman daralıyor.

22 Şubat 2010

Ruhum Bir Kadındır - Annemarie Schimmel



...pamuk yünü eğirmenin zikr, yani Allah’ın mütemâdiyen anılması ile olan rabıtası daha mühimdir, zirâ Kur’ân mü’minleri(Sûre33:41 ve diğer birçok yerde) defaatle “Allah’ı çokça zikrediniz” diye uyarır. Esma-i Hüsna’nın veya dinî bir terkibin mırıltı halinde okunmasını, çıkrığın çıkarttığı o vızıldamaya benzetmek mümkün olabiliyordu; iplik nasıl mütemadî eğirme suretiyle gittikçe daha da bir incelik kazanıyorsa, aynı tarzda insan kalbi de dâimi Allah zikri ile tezkiye olmaktaydı, taa ki Allah onu “iyi bir fiyata satın alana kadar”-ki bu tabir, Allah’ın insanın ruhunu (Meallerde: can veya nefslerini!) “satın aldığını” beyan eden Sûre 9:111’e bir telmihi ihtiva etmektedir. (s:124-125)

19 Şubat 2010

Bir Ruh Macerası - Ayşe Şasa



Schwester Katie (Macar Yahudisi ilk mürebbiyesi) bana Almanca Tanrı kavramını (Lieber Gott) aşıladı ve bu kavram bende iyiden iyiye yer etmişti. Gece gündüz Tanrı’yı düşünüyordum, annemi babamı bana göstermesi için ona yalvarıyordum; beni görmeleri, bana yakınlık göstermeleri için çok dua ettiğimi hatırlıyorum. Tanrı’ya kendisine yalvarılacak sığınılacak bir Rab olarak , Allah ismiyle değil de Gott ismiyle yakarıyordum. Bu hâl, tam bir yabancılaşma.(s: 33)

11 Şubat 2010

Siret-i Meryem/ Cennet Kadınlarının Sultanı - Sibel Eraslan



Hz. İsa’nın toplum önünde gerçekleşen bu mucizeleri onun peygamberliğinin ayetlerinden delillerindendi elbette. Ne var ki kalbi hakikate örtülü olanlar, inançsızlık inadı ile bağlanmış kişiler gözlerinin önündeki bu hakikate bile sırt çevirebiliyorlardı.

02 Şubat 2010

Felsefe diyarından hikmet yurduna BİLGELİK HİKAYELERİ- Hazırlayan: Cevdet Kılıç



Ana babana ne gibi yardımlarda bulunmuşsan, yaşlandığında kendin de öylelerini bekle.(THALES)(s: 29)

YEDİ KUTSAL GERÇEK
- Kaç yıldır benim yanımdasın?
- Yirmi yıldır efendim.
- Bu zaman süresince benden ne öğrendin?
- Hiçbir şeyle değişmeyeceğim yedi gerçek öğrendim.
- Ömrüm seninle geçtiği halde topu topu yedi gerçek mi öğrendin?
- Evet!
- Söyle bakalım öyleyse, neler öğrendin?

03 Ocak 2010

Çöl-Deniz Hz. Hatice / Sibel Eraslan



Mim, Allah’ın sevgi rumuzuydu.
Mim, gizli bir hazineyken bilinmekliği isteyen Zat’ın gözbebeğiydi.
Alemin ve hilkatin varoluş sebebi: Mim’in yani Habib’in, Sevgili’nin suretiydi.

Evvel ve Ahir olan Allah, her işinde evvel ve ahirdi. O’nun hiçbir işi kesintiye uğramadan devam etmek özelliğiyle daimdi.
Bu yüzden Sevgilim dediği kişi, O’nun Evvelahir Sevgilisi idi.