19 Şubat 2010

Bir Ruh Macerası - Ayşe Şasa



Schwester Katie (Macar Yahudisi ilk mürebbiyesi) bana Almanca Tanrı kavramını (Lieber Gott) aşıladı ve bu kavram bende iyiden iyiye yer etmişti. Gece gündüz Tanrı’yı düşünüyordum, annemi babamı bana göstermesi için ona yalvarıyordum; beni görmeleri, bana yakınlık göstermeleri için çok dua ettiğimi hatırlıyorum. Tanrı’ya kendisine yalvarılacak sığınılacak bir Rab olarak , Allah ismiyle değil de Gott ismiyle yakarıyordum. Bu hâl, tam bir yabancılaşma.(s: 33)

Kemal Tahir kansere yakalanınca neler hissetmiştiniz?

Semiha Hanım’a ve Kemal Tahir’in depresif haline çok üzülüyorum; onu neşelendirecek bir şey, bir şeyler söylemeye çalışıyorum daima… Bu işin tesellisi lügatimde yok, hiçbir şey kâr etmiyor. Kemal Tahir’in büyük değer verdiği tarih bilimi ve sosyoloji bilimi o anda ölüm karşısında ona hiç yardımcı olmuyor. Ölüme karşı bir çözüm, bir öneri getirememek… Çünkü ateistler için ölüm ötesinin olmayışı çok korkunç bir şeydir. Cehennemî bir çıkmaza tosluyorum. Bazı sofralarda, bazı yemeklerde Kemal Tahir, “Yahu çocuklar öldüğümüz zaman bütün bu birikim kaybolacak; kültürümüz, düşüncemiz, her şey kaybolacak, yok olacağız. Bu dehşet verici bir şey!” demişti. (s: 104-105)

Füsusu’l Hikem’i raftan ne zaman indirdiniz, okumaya başladınız?
81 veya 82 yılı. Hayatımdaki büyük değişim vuku buluyor. İdrakimin diri olduğu bir zamanda Füsus’u okumaya başlıyorum. Füsus çok ağır bir eser, kolay bir eser değil; az çok bir felsefe temelim olduğu için o derinlikli kavramları birazcık idrak edebiliyorum; okuyabiliyorum… Füsus’u okumaya başladıktan bir müddet sonra mantıkla, akılla izah edilemeyecek bir olay vuku buluyor, önümde sanki büyük bir sevinç ışığı, bir aydınlık deniz beliriyor. İçimden “Ayşe, bugüne kadar hiç bilmediğin bir kaynakla karşı karşıyasın, bu okuduğun hiçbir şeye benzemiyor!” diyorum. Hazret (Muhyiddin İbni Arabî) Füsus’da hep, Allah’ın Rahman sıfatını öne çıkararak kâinatın, âlemlerin tasvirini yapıyor, manalandırıyor. Ve orada tasavvuf adamlarının çok sevdiği o meşhur hadisi zikrediyor: “Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi istedim!” Bu hadis-i kudsî sarıp sarmalıyor beni. (s:127)

(Timaş Yayınları, 2009, 160 sayfa)

28

KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN

"İslam bizi geri bıraktı, Batı karşısında yenilgilerimizin sebebi İslam'dır!" hükmü, giderek bir inanç, bir yaşama biçimi halini aldı. Bunu da modernlik kisvesi altında hınç ve taassupla dolu telkinler halinde yaydılar; bu tür ideolojilere ve akımlara neredeyse meşruiyet kazandırıldı… Bu yanılgıların ortasında doğdum ve yetiştim. Gerçeğin ise tam tersi olduğunu pek çok bedel ödeyerek idrak ettim.
Hayatımın ilk yarısı bir korku filmi gibi geçti. Varoluşuna sahih neden bulamayan insan; bilsin yahut bilmesin korku, endişe ve vehim içindedir. Ben bu marazî hâli, bir imtihandan geçiyor gibi ve en ağır derecelerde yaşadım… Allah hepimizi ve özellikle yeni nesilleri böylesi azaplardan esirgesin.
Şimdi şu eski koltuklarda oturuyorum ve gücümün yettiğince tefekkür ediyorum... Herkes geleceğe doğru hayal kurar; bense geçmişe doğru. Bir bahçeye yolculuk yapıyorum. Manolyalar, frenk üzümleri, yıldız çiçekleri, çimenler; tam bir cennet bahçesi… Bir zamanlar, yani çocukluğumda öyle bir bahçenin ortasındaydım; ama o günlerde o nimetin şükrünü eda edebilme hassasiyetine sahip değildim. Şimdiki halimle; aklım ve gönlümle o güzel bahçeye dönüyorum. Çimenlerin üzerine seccademi serip şükür namazı kılıyorum. Bu benim geçmişe doğru yolculuğum, geçmişe dönük hayalim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder