03 Haziran 2017

Son Nefes / Paul Kalanithi
















Derin bir iç geçirdim. Beni teselli etmeye çalıştığını bilsem de, sözleri inandırıcı gelmiyordu. Hayatım kendimi eğitmek, sahip olduğum potansiyeli geliştirmekle geçmişti ve şimdi bu potansiyel bütünüyle boşa gidecekti. Çok çaba harcamış, çok şey planlamış ve ulaşmaya ne kadar çok yaklaşmıştım. Oysa şu anda gücüm kuvvetim tükenmiş bir haldeydim. Hayal ettiğim gelecek, sahip olduğum kimlik bir anda çöküvermişti ve annemle babamın taşıdığı aynı varoluşsal kaygılarla yüz yüzeydim. Teşhis teyit edilmiş, akciğer kanseri olduğumdan kimsenin şüphesi kalmamıştı. Titizlikle planladığım, dişimi tırnağıma  takarak elde ettiğim istikbal artık yoktu! (s:114)


Haftanın büyük bir bölümü psikoterapiyle değil de fizik tedaviyle geçmişti. Hastalarımın neredeyse hepsini fizik tedaviye göndermiş bir hekim olarak şimdi bunun ne kadar zor bir şey olduğunu keşfetmek benim için ayrı bir şoktu. Bir doktor olarak hasta olmanın nasıl bir şey olduğu hakkında az çok bir fikrimiz vardır, ama bizzat yaşamadan tam anlamıyla bilmeniz imkansızdır. Tıpkı aşık olmak ya da anne-baba olmak gibi, bu duyguyu da ancak yaşayan bilir. Örneğin hastalığa eşlik eden yığınla evrak işi ve ufak tefek ayrıntılar nasıl da can sıkıcı gelir insana. Kolunuza serum bağladıklarında ise tuzun tadı gelir ağzınıza. Şaşırdığımı gören hemşireler, serum bağlanan herkesin o tadı aldığını söylemişlerdi bana, ama tıpta geçen on bir yıla rağmen benim bundan haberim yoktu! (s:129)

Ölümün boş ve çorak topraklarında kaybolmuş gibiydim ve tutunacak bir dal bulmak için çabalıyordum. Sayfalar dolusu bilimsel çalışma, hücre içi sinyal yolakları ve sağkalım istatistikleri... Hiçbiri derdime çare olmayınca, yeniden edebiyata dalıp okumaya başladım: Soljenitsin'den Kanser Koğuşu, B.S. Johnson'dan Talihsizler, Tolstoy'dan İvan İlyiç'in Ölümü, Nagel'den Zihin ve Evren, Woolf, Kafka, Montaigne, Frost, Greville, kanser hastalarının anıları- kimin yazdığına bakmadan ölüm ve ölümlülük hakkında bulabildiğim her şeyi okumaya başlamıştım. (s:136)

(Altın Kitaplar, 2016, 200 sayfa)

KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:

Otuz altı yaşında başarılı bir beyin cerrahı olarak yıllarını verdiği yüksek tıp ihtisasını tamamlayıp tam emeklerinin karşılığını almak üzereyken, dördüncü evre akciğer kanseri olduğunu öğrenen Paul Kalanithi, kendini bir anda ölümle yüz yüze bulmuştu. Düne kadar ölümcül hastalıkları tedavi eden bir hekimken, bugün hasta yatağında yaşam mücadelesi veren kendisiydi. Karısıyla hayalini kurdukları ve ulaşmaya çok yaklaştıkları gelecek bir anda buharlaşıvermişti. Paul, herkesin bir başına yüzleştiği ve hiç kimsenin muaf olmadığı o en büyük eşitleyiciye birinci elden tanıklık etmek üzereydi.


"Yaşayan her şey ölmeye mahkûmken, hayatı anlamlı kılan nedir?" Hayatı boyunca bu soruya kafa yoran Paul Kalanithi, yazdığı ilk ve son kitapta, insan hayatını ölüm ve yok oluş karşısında bile anlamlı kılan şeyin ne olduğunu sorgularken, her ikisini de bizzat tecrübe etmiş yetenekli bir yazarın gözünden doktor-hasta ilişkisine ışık tutuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder