18 Aralık 2012

İstanbul'a Hasret - Necip Fazıl Kısakürek



Kitap Necip Fazıl Kısakürek'in oğlu Mehmet Kısakürek'in 19 Nisan 2005 yılında kaleme aldığı "Not" yazısıyla başlıyor:

"Ben de, bari babamın, bir kısmı bazı kitaplarının sayfa aralarında duran, çoğu da hiç kitaplaşmamış olan şu İstanbul'a dair şiir gibi yazılarını derleyip toplayıp bir araya getireyim dedim."
Önsözün tamamını ve tüm yazıları okumak için, kitabı temin edin derim :)




GÖZ VE EDEP

Gözler, vapurların alt kamaralarındaki yuvarlak camlara vuran deniz suyu gibi çakır…Süzülmüş bal gibi elâ... Çivit gibi mavi… Siyah kehribar gibi kara...
Bu gözlerden biriyle bakar… Onu, gümüş mecidiye büyüklüğünde açar ve karşısındakine diker, zavallı karşısındaki… Öfkelenir, sinirlenir, ezilir, büzülür, fakat ağzını açıp da bir şey söyleyemez. Ne desin yâni? Ne dese, cevabı hazırdır:
-Göze yasak mı var?
Yanından bir kadın geçerken, teftiş gören asker gibi, başiyle 180 derecelik bir daire çizer ve kadının topuklarından saçlarına kadar, gözlerini sokmadığı nokta bırakmaz.

Zavallı kadın… Eğer bu halden ürperecek kadar nadirleşen soydansa, ne yapsın yâni?... Dönüp te bu küstaha iki tokat mı atsın?

Göze yasak olur mu hiç?

Evinize misafir gelir; kağıt duvarlardaki tahtakurusu yuvalarının müphem lekelerine kadar gözüyle her deliğe girer.
Hülâsa bakar; her şeye hiçbir mânevî yasak tanımadan bakar, bakar oğlu bakar. Bilmem hangi makama geçerseniz yüzünüze, bir türlü, hapishaneye tıkılmak üzere takip edilirseniz, başka bir türlü bakar. Hele mümkün olsa da birini ameliyat masasında, teneşirde, idam sehpasında seyredebilse...

Hep aynı mazeret: Göze yasak olmaz!

Halbuki zâhirde müeyyidesiz görünmesine rağmen, en büyük, en ince, en güzel yasak budur: Göz yasağı!..

Geçmişten kalma bir sözdür ki, “Eğer hayâ etmezsen, dilediğini yapmakta serbestsin!”

Göz yasağını ve ona bağlı edep ve haya duygusunu anlayabilmek, derin bir terbiye ve irfan işidir... 11 Haziran 1952
(s:69-70)

(Büyük Doğu Yayınları, 2005, 158 sayfa)

19


1 yorum: