19 Nisan 2006

Hey Gidi Günler Hey - Samiha Ayverdi



HATIRALAR

Bir devletin toprakları üstünde cereyan eden savaşlardaki zafer veya hezimeti gözler görür, kulaklar duyar, tarihler yazarsa da, bir milletin manevi değerleri üstündeki tahribatı görmek için ancak basar-ı basiret gerekir. Bu babdaki gafletimizin acısını asırlardır çekmekte bulunduğumuzu bilmem nasıl inkar edebiliriz? (s:73)


Boğaziçi’nin motorlu vasıtalar tanımadığı devrinde Mustafa İzzet Efendi uzakça bir iskeleye gitmek üzere kayık kiralar. Hayli uzun süren yolculuğunun sonunda mahal-i maksuda gelince de elini cebine atar. Fakat ne yapsın ki kesesini almayı unutmuştur. O zaman çaresiz kalarak, belinden divitini çıkarıp bir küçük kağıt üzerine: “ Vav” yazarak para yerine kayıkçıya uzatır.Tabii ki kayıkçı yorgunluğunun karşılığı olarak kendisine uzatılan bu kağıt parçasından hiç de hoşnut olmaz. Her ne kadar homurdanırsa da, yapacak başka şey olmadığından öfke ile kağıdı Mustafa İzzet Efendi’nin elinden çekip alır. Aradan hayli zaman geçer. Kazaskerin tekrar bir Boğaz köyüne gitmesi icap eder. Ve böylece de gene bir kayığa biner. Anlaşılan bir müddet evvel parasını veremediği kayıkçının yüzüne pek bakmamış olacak ki aynı adamın kayığına bindiğini fark etmez. Fakat kayıkçı müşterisini tanır. Mustafa İzzet Efendi, her zaman kesesini evde unutacak değil ya… Gideceği yere yanaştığında elini keseye daldırarak ücretini kayıkçıya uzatır. Fakat bu defa da kürekleri yanına koyan kayıkçı. “Efendi, bana para verme, yine bir “Vav” yaz.” diye karşılıkta bulunur.Şüphesiz kayıkçı hatırlı müşterisinin vereceği paranın kaç misline o “Vav”ı satmış olmalı ki cebine girecek parayı gözü görmemiş ve o meşhur “Vav” ı istemiştir. (s: 115)

Evladını bedenen beslemek, hastalıklardan, tehlikelerden korumaya çalışmak kadar ruhen de arındırmak ve desteklemekle vazifeli bulunduğunun anlayışı içinde olan ana, ne mübarek anadır. (s: 224)

(Hülbe Yayın, 1988, 261 sayfa)

40

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder