28 Nisan 2011

Aşkın Sönmeyen Ateşi Yaman Dede - Mustafa Demirci








Ahmet Remzi Dede yüreği ilahî aşka teşne olan bir Rum gencine rehberlik edecek olmanın huzuru içindeydi. Yamandî ise, böylesine birikimli bir Mevlevî şeyhinin dizi dibinde Mesnevî okuyacak olmanın sevinci ile kendinden geçmişti. Nitekim bu sevinci boşa çıkmamış Remzi Dede’nin rahle-i tedrisinde Mesnevî’yi baştan sona okuma bahtiyarlığına erişmişti. Bu ders dönemi, ruh dünyasında silinmesi imkânsız etkiler bırakmış, imanına güç katmış ve zihninde yepyeni ufuklar açmıştı. Yamandî hayatının dönüm noktalarından söz ettiği bir mektubunda Mesnevî hocasından bahisle şunları söylüyordu:

Merhum Kayserili Ahmet Remzi Dede’den Mesnevî okudum. Ufkum son derece genişledi. İmanım da o nispette kuvvetlendi. Koca Mevlana’nın büyüklüğü karşısında ürpermeye başladım. Mesnevî’nin görebildiğim derinlikleri karşısında gözüm kararıyor, korkuya benzer hisler bütün benliğimi kaplıyordu. Bütün derinliğini görmenin imkânı yoktu. Mesnevî’yi bitirdim, daha doğrusu Mesnevî beni bitirdi. Her zerremde aşkın alevleri çıkmaya başlamıştı.” (s:79)



…Ahmet Remzi Dede ara vermeden konuşmaya devam etti:
-Öyle büyük bir hazine bulmuşsun ki! Bu iki cihanın en büyük hazinesidir. Muhammed Mustafa’nın (sav) müjdelenen ümmetinden bir fert olmak! Bu hazineye sıkı sıkıya yapış ve hiçbir şeyden korkma. Şu hakikati hiçbir zaman unutma! Yükselmek için iki kanat gerekir: “Aşk” ve “İbadet”. Sen aşk kanadını takmışsın. Sıra ibadet kanadında. Bu kanadı takmak için İsa’nın (as) müjdelediği peygamberler peygamberi Hz. Muhammed’e (sav) ve O’nun tebliğ ettiği yüce kitaba iman etmen gerekmektedir. Mevlâna’yı Mevlâ’ya ulaştıran da bu iki kanattı. O bütün insanlığı Rabbânî olan Muhammedî aşka davet etmiştir. Bütün insanlığı tek ve hak olan İslâm’ın sunduğu sonsuz mutluluğa çağırmıştır. Ve demiştir ki;



“Men bende-i Kur’ân’em, eğer cân dârem
Men hâk-i reh-i Muhammed muhtârem”.



(Ben hayatta olduğum sürece Kur’an’ın kölesiyim. Ben yüce peygamber Hz. Muhammed’in (sav) ayağının bastığı toprağın tozuyum.) (s: 104-105)
(Her kim bunun dışında bana bir söz isnâd eder söylerse, ben o sözden de o sözün sahibinden de bîzârım”) (s:154)



Dede’nin cezbesini yansıtan, divan şiiri geleneğine uygun olarak kaleme aldığı, “naat” ve “gazel” türünde çok güzel manzûmeleri bulunmaktadır.
Bu Elhân(şiirler) içinde bir tanesi var ki, nice aşık gönülleri kendisine hayran bırakmıştır. Bu naat; “Dahîlek Yâ Rasûlallah” isimli şaheserden başkası değildir. (s: 135)



Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifâsın sen
Muazzam bir sehâsın sen, dilersen reh-nümâsın sen
Habib-i Kibriyâsın sen, Muhammed Mustafâ’sın sen
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallah



(Bütün kalbimle inanıyorum ki, aşkınla yanan kalplerin devası sensin. Senin sevdan ile hasta olanların yegâne şifası yine sensin. Öylesine cömertsin ki, senin aşkınla yanıp tutuşan, bir kez yüzünü göreyim diye çırpınıp duran âşıklarını mahrum bırakmazsın. Sen ne zaman dilersen gül cemâlini gösterirsin. Sen Mutlak Sevgili’nin sevgilisi Muhammed Mustafa’sın (sav). Ey cömertler cömerdi! Ey güzeller güzeli! Hayaliyle yandığım güzel! Ne olur! Gül yüzünü bana göster. Göster de biraz olsun gönlüm rahatlasın!) (s:147-148)



(Timaş Yayınları, 2007, 160 sayfa)


85



Arkasında bıraktığı hayat kendisi için cehennemden farksızdı. Yaşayamadığı duyguları, söylemediği sözleri, gerçekleştiremediği hayalleri vardı. Her şeyi arkaya atarak girmişti istediği kapıdan, Mevlevihane’den içeriye. Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyet’in başlarında yaşayan, Diyamandî’den Yaman Dede’ye değişen ismiyle birlikte mesleğini, evini ve ailesini, dinini, hayatını kısaca her şeyini baştan kuran bir insanın etkileyici öyküsü…

Türk Tasavvuf Musikisi çalışmalarından ve albümlerinden tanıdığımız Mustafa Demirci, tasavvuf birikimi ile yazdığı yeni kitabında oldukça ilginç bir şahsiyetin hayatını ele alıyor.
“Mesnevi’yi bitirdim, daha doğrusu Mesnevi beni bitirdi.” sözü aslında yeni bir doğuşu müjdeliyordu. Diyamandî, iç dünyasında yaşadığı değişimin, değişmesi imkânsız bir zemine dönüştüğünü haber veriyordu. Artık Mevlâna’yı daha iyi anlıyor, İslâm’ın özüne daha güçlü bir inançla nüfuz edebiliyordu. Kendisini hiçbir zaman başka bir dine mensup olarak görmeyen, ancak imanını kemale erdirmek için çırpınıp duran bir gönül vardı içinde. Din değiştirmesiyle ilgili sorulan sorulara; “Ayrı bir varlığım kalmadı ki, ayrı bir dinim olsun.” cevabını veriyordu.

2 yorum:

  1. İyisinizdir inşaallah.

    Bu T.maş yayınevi ile bir sorunum var bu ara hiçbir kitabını alıp okuyasım gelmiyor :)
    Ama bünyesinde çok önemli yazarlar var sevdiğim...

    YanıtlaSil
  2. Sevgili N.Narda çok şükür iyiyim sizler de iyisinizdir inşa AllaH :)

    Benimse Timaş Yayınevi favori yayınevim. Neden diye soracak olursanız kitapların başında "Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir." yasısından dolayı :)
    Sevgiler...

    YanıtlaSil