21 Nisan 2011

Teksas'tan Hakikate Yolculuk - Najla Tammy İlhan




İslam’ı kabul etmekte bu kadar kötü olan neydi? Murat bu dini bana genel olarak anlattı, ben de mantığımla ve önceki bildiklerimle onu değerlendirdim. İslam dininin inandıklarımla çelişmediğini, aksine çok örtüştüğünü gördüm. Allah, melekler, kitaplar, peygamberler, hesap günü, kutsal irade kavramları İslam’a göre doğruydu. İncil bana, bir şeyin neticesine bakarak onun doğru olup olmadığını anlayabileceğimi söylüyordu. İslam’ın da nezaketi, misafirperverliği, büyüklere saygıyı ve aklı doğru kullanmayı savunduğunu öğrenmiştim. İçkiyi yasaklıyor, sağlıklı beslenmeyi teşvik ediyordu. Düşünmeyi ve çalışmayı öneri
yordu. Bunların hepsi bir nevi Allah’a kendini adamaydı. En önemli ibadetleri olan namazda günde beş kez tevazu ile önce ayakta durup, sonra rükû ya varıp secdeye kapanıyorlardı. Bu Hıristiyanlıktaki Tanrı’yı her an hatırlama düsturu ile örtüşmüyor muydu? Hatta Rabb’i sürekli anma ve ona şükretme Hıristiyanlıkta olduğu gibi, İslam dininde de eve girerken evden çıkarken; bir yemeğe başlarken ve bitirirken; giyinirken, arabaya binerken v.s. sürekli öğütleniyordu. Bir şeye başlamadan önce Müslümanlar, şu sözler ile Allah’a yöneliyorlar: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile…” Bu sayede onu hep hatırlıyor, ona sığınıyorlardı.



Tabii ki Murat çok küçük yaştan beri bu dine mensup olduğu için bunların birçoğunun farkında değildi. Ama bildikleri ve yaptıkları, İslam dininin Hıristiyanlıktan çok daha mükemmel bir hayat tarzı sunduğunu anlamama yeterli olmuştu. (s: 80)



…Müslümanların ibadet sırasında her bölüm ve pozisyonda ayrı, Arapça ayetler okuduklarını öğrendim. Örneğin Kur’an-ı Kerimin ilk suresi olan Fatiha şu manaya geliyor:



“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Hamd, âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur.
O Rahman ve Rahim’dir.
Ceza gününün malikidir.
Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.
Bize doğru yolu göster.
Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil.”



Beni, İslam’ın güvenirliliğine iman ettiren Kur’an-ı Kerim’in ilk yedi ayetinden oluşan Fatiha’yı tanımlamak için “olağanüstü” kelimesi yeterli olmuyor. Orijinal Arapçasından okunan bu sözleri ilk duyduğumda kulaklarımı okşayan o güzel tonu kalbimden, ruhuma sürüklenip beni huzurla kapladı. Görmek için gözlerimi, duymak için kulaklarımı, hissetmek için kalbimi ve inanmak için ruhumu ne kadar çok açarsam, doğru yolda ilerlediğim konusunda da o kadar çok tatmin olabileceğimi anlamıştım. Elbette henüz öğrenmem gereken çok şey vardı. Bunlardan ilki Hıristiyanlıkla İslam arasındaki en önemli fark olan Hz. İsa’nın yaratılış meselesiydi. Annemle Eddie’yi ziyaret ettiğim bir akşam Hz. İsa mevzuunu açtım. Murat, benim apaçık ve dosdoğru şekilde öğrenmek istediğimi biliyordu. Hz. İsa’nın İslam dini için de çok kutsal sayıldığını ve kesinlikle Hz. Meryem tarafından dünyaya getirildiğini söyledi. Ancak onun Allah’ın oğlu değil; Allah’ın peygamberi ve kulu olduğunu belirti. Bu sözlerin ağırlığıyla adeta sersemlemiştim. Sanki Allah, o anda beni gerçeklik mermisiyle vurmuş ve yanlış bir inanışın sarhoşluğundan uyandırmıştı. Bundan önce yanlış istikamette olduğumu öğrenince içime bir kor düşmüştü. (s: 84-85)



(Timaş Yayınları, 2008, 128 sayfa)




84



KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:

Teksas'ta bir çiftlikte dünyaya gelen ve Hıristiyan öğreti üzerine yetiştirilen Najla Tammy İlhan; çocukluğunu, gençliğini, hayatına hakim olan imani sorgulamaları ve İslam'ı keşif sürecinde yaşadığı olayları; duru ve samimi bir üslupla paylaşıyor okurlarıyla...



Etnik ve dini açıdan çeşitli bir geçmişten gelen Najla Tammy İlhan Teksas'ta bir kasabada doğdu ve büyüdü. Hıristiyan öğreti üzerine yetiştirilen yazarın çocukluğu ve gençliği büyük ölçüde hayatına hakim olan imani sorgulamalarla geçer. Mensup olduğu dine dair ilk sorgulaması kilisede, Pazar ayinlerinde kadınların makyaj yapmasının yasaklanmasıyla başlar. "İlk zamanlarda kilise böyle uygun gördüyse doğrusu da budur" şeklindeki kabullenmesi zaman içinde "madem doğrusu böyleydi neden başlangıçta izin verilmişti" şeklinde bir sorgulamaya dönüştü. İlk soru işareti lise yıllarında böylelikle meydana çıkarken üniversiteye geldiğinde içindeki merak ve sorgulama had safhaya ulaşmıştır. Çevresindeki farklı birçok mezhebe ve gruba bağlı kiliselere devam eden, onları inceleyen yazar bir türlü aradığı huzuru ve yaşam tarzını bu alternatiflerde bulamaz. Ta ki bir gün arkadaş çevresinden tanışacağı bir Türk onu İslam'la tanıştırana kadar...



Düzenlenen bir kano gezisinde yakınlaşan iki gencin birbirlerine hayatlarını ve inançlarını açmalarıyla başlayan dostlukları zaman içerisinde bambaşka yerlere taşır onları. Türk dostu Murat'ın nezaketine ve güzel ahlakına hayran olan yazar, onun mensup olduğu dini araştırır ve böylelikle İslam'la tanışır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder