07 Nisan 2007

Kendine İyi Bak - Kemal Sayar



Ben insanlara en az ‘eyvallah eden' kişilerin, erdem sahiplerinin, iktidarın albenisine râm olmayanların, hâsıl-ı kelam ‘bu çağın soyluları’nın hayatta güzel söz söylemekten başka meziyetleri olmayan insanlar arasından çıktığını sanıyorum. Rindler, dervişler, şairler, hikâyeciler, kâinatı kuşatan İlâhi Nağme’yi terennüm edenler, âlimler, sanatkârlar, Mecnun’lar… Hayatı güç toplama yarışına çevirmeyenler. Ağır ve düşünceli yürüyenler. Yalnız Allah’ın önünde eğilenler. Bir gülü koklamasını bilenler. Ne mutlu onlara… (s: 22)

Edeb’i anıtlaştıran bir medeniyeti tevarüs eden insanların ateş suyuna(alkol) alıştırılmaları elbette bir içeriksizleştirme ameliyesiyle birlikte seyreder. Tedrisat bir ahmaklaştırma harekâtına döner, binlerce lise mezunu hayatlarında bir kitabın sahifeleri arasında gezinmeksizin yaşar; kendilerine ezberletilmiş olan derslerin dışına milim taşmadan, hiç soru sormadan… Beyin yıkama çarkları arasında öğütülen insanlar insanlık durumundan papağanlık durumuna doğru bir tenzil-i rütbeye uğratılırlar. Artık doğru olan en çok tekrar edilendir, kulağımıza en çok çalınan bizim de belleğimizde yer eder ve biz de konuştuğumuzda, ezberden, bize belletileni söyleriz. Ve egemenlerin, TV kanallarıyla odalarımıza sokulan o mümtaz insanların hayatlarını oynarız. Kim olduğumuz ve hangi dünyaya ait olduğumuz sorusu artık kafamızı kurcalamaz. (s: 24-25)

Psikiyatriyi sadece ruhsal sıkıntıları olan insanlara ‘yatıştırıcı’ ilaç yazma uygulaması olarak görmek, bu alanın taşıdığı potansiyel zenginliği gözden kaçırmak olacaktır. Hayatın kendisinden kaynaklanan dertleri ilaçlarla tedavi edemeyiz. Yoksulluğun, açlığın, evsizliğin, eşitsizliğin, politik ayrımcılığın verdiği hüznü ilaçlarla iyileştiremeyiz.(s: 111)

Üniversite yıllarında göz gezdirdiğim bir kardiyoloji kitabı şu harika aforizmayla başlıyordu. “Doktorlar öğrendiklerinin yarısının yanlış olduğunu bilirler, ama sorun onun hangi yarı olduğunu bilmemeleridir.” Tıpta bugünün doğrularının, yarının yanlışı olduğunu gösteren çok sayıda örnek var. (s: 126)

(Karakalem Yayınları, 2005, 144 sayfa)


16

KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:

“Şöyle bir bakın etrafınıza: İnsan ilişkilerinde bir kirlenme, ruh dünyamıza sinmiş bir çirkinleşme yok mu? Hayatın pek çok alanında, güzelliğin izini sürmek dururken, çirkinliğe mağlup olmuyor muyuz? Dikkatlerimizi güzel olanı seçip ayıklamak yerine çirkin olanı teşhire yöneltmiyor muyuz? Çirkinliği konuşmaya ve yaşamaya ayırdığımız saatler arasında, güzellikle dolu anların bir hükmü, sahiciliği ve heyecanı kaldı mı? ”

“İnanmak güzelliği görmeyi, güzellikle hemhal olmayı mümkün kılmıyorsa, ortada önemli bir sorun var demektir. İnandığını söyleyen insanlar hâlâ ‘Tanrı’nın sözlerini işitme kıtlığı’ çekiyorlarsa, bu sorunu iyi teşhis etmek gerekir.”

“Aslolan güzelliktir ve kâinatı temâşâ eden kişi şerrin hayra, çirkinliğin de güzelliğe inkılâb edebileceğini farkeder. Ki, insana verilen görev, bozulmuş olanı onarmak, yıkılmış olanı yerine koymaktır.”

Ve işte bunun için, insanın ‘kendine iyi bak’ması gerekiyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder