14 Nisan 2017

Yeniden Başla / İkbal Gürpınar




















Dikkatinizi çekerim; Şeytan, Cennet'te sadece BİR günah işledi, kibirlendi, ebedi saadetten oldu. "Demek ki benim en çok uzak durmam gereken şey kibir," demeli insan.

Mahşere kadar insanı yoldan çıkarmaya yemin etmiş olan Şeytan, bize güvenen Rabbimize, bizim ne kadar güvenilmez bir varlık olduğumuzu ispatlamaya, bizi tuzağına düşürmeye çalışıyor. O halde Müslümanlara düşen ne? Bir Müslüman'ın bunları bilip, fark edip, anlayıp hâlâ hatada ısrar etmesi; boş başaklar gibi başını dimdik tutup "En iyi ben bilirim," demesi; kendine yeni insan putlar bulması... Bunlar akla ve mantığa sığar mı hiç?  (s:14)

Ah, arkadaşlar ah! Hep çocuklarımız için iyi bir gelecek hazırlama çabasındayız hepimiz. "Çok yaşayan 100'e kadar yaşıyor," diyor türküde. O halde okuldaki ders ve notlara önem verdiğimiz kadar sonsuz, gerçek âlemin derslerine de çalıştırmamız gerekli değil mi çocuklarımızı? Çünkü bu dünyada çocuklarımızla gururlanmamız, gerçek âlemi de kapsamıyorsa yalancı âlemde çok iyi olmuş ömrümüz neye yarar? İbadetlere, emir ve yasaklara uymaya özendirip Rabbimize yöneltmek, zaten fıtratlarında olan güzelliklere alıştırmak lazım onları ama korkutmadan, sevdirerek. (s:21)

Sevsek, ille de sevsek... Yaradan'ı, kendimizi, Yaradan'dan dolayı yaratılmış her şeyi... Eksik, kusur aramasak, ille de arayacaksak önce kendimizde arayıp düzeltmeye çalışsak... Sadece tüketenlerden olmak yerine "Her hal ve şartta nasıl üretebilirim, nasıl fayda sağlarım, nasıl kaliteli bir yaşama ulaşırım, çevremi aydınlatabilirim?" sorularını sorsak kendimize... (s:52)

Hedefler belirlesek... Nereye gideceğini bilmeyen bir gemi gibi sağda solda yıllarımızı heba etmesek... Çalışsak, plan yapsak ama sonra da O en büyük plan yapıcının planına, "Ben elimden geleni yapmıştım oysa. Demek ki kaderde bu varmış," diye razı olmayı becerebilsek... (s:52-53)

Kupkuru dalların nasıl olup da baharda yeniden tomurcuk verebildiğini, bir tanecik çekirdeğin koca bir hayatı içinde nasıl barındırdığını, çekirdekten devasa bir ağacın nasıl vücut bulabildiğini, hayatta hiçbir şeyin boşuna olmadığını eğer anlayabilirsek her an Rabbimizin yarattıklarıyla bizimle konuştuğunu, hayatın koşuşturması içinde sadece önceliklerimiz değiştiği için bu kadar mutsuz olduğumuzu bir anlasak...
Ve diyebilsek ki: "Allah bize yeter!"  (s:55)

Değişim bir adım atmakla başlar. Her gün yaptığınız şeylerden biraz uzaklaşıp hayatına yeni şeyler katmakla. İlk emir madem "İkra!" önce evinize şöyle bir gerçek bir meal alın lütfen. Birilerinin emrettiği gibi Türkçeye yanlış çevrilmemiş olsun mümkünse. Ve elbette iyi bir tefsir. Çünkü bazı ayetleri direkt olarak okuduğumuzda,  o ayet ne zaman, nerede, hangi olaya binaen, hangi amaçla inmiş bilmiyorsak yanlış anlaşılma ve yorumlamalara sebebiyet verebilir. (s:128)

Allah'ın bize emanet ettiği tek mescit Uzak Mescit anlamına gelen Mescid-i Aksa!  Adı gibi uzak kalmamalı hem ruhumuz, hem aklımız hem de bedenimizden! Değil mi ki Peygamber Efendimize Meymune Annemiz; "Beytül Makdis hakkında bilgi verir misiniz?" diye sorduğunda "Burası MAHŞER ve MANŞER (DİRİLİŞ) toprağıdır.
Oraya gidin ve orada namaz kılın. Orada kılınan her namaz, diğer yerlerde kılınan 1000 (kimi rivayetlerde 50.000) namaz gibidir. " diyerek oraya gitmemizi emretmişken, eğer imkânımız varsa durmak, oraya gitmemek olur mu hiç? İmkânı olmayanların sorusunu da yöneltmiş Meymune Annemiz... "Ya gidemezsek? "Resûlallah ona da cevap vermiş: "Kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı gönderin. Her kim ki burayı (Mescid-i Aksa'yı) aydınlatırsa, onu ziyaret etmiş gibi olur." Şimdi artık zeytinyağı ile aydınlatma yapılmadığına göre; Kudüs Bilincini yaymak, orada İslam için, Allah'ın emanetine sahip çıkmak için canını ortaya koyanlara yardım etmek, Mescid-i Aksa'yı aydınlatmak gibidir inşallah. (s:257-258)

(Yediveren Yayınları, 2017, 264 sayfa)



KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN


Annenizin, babanızın, eşinizin ve çocuklarınızın her hizmetine koşuyorsunuz; dertleriyle dertlenip onlara yardımcı oluyorsunuz... Arkadaşlarınıza; zaman, emek ve para harcıyorsunuz... İş yeriniz için sağlığınızı kaybetme pahasına da olsa çalışıyorsunuz... 

Tüm bunların karşılığında tek beklediğiniz bazen sıcak bir sarılma, bazen içten bir teşekkür bazen de samimi bir takdir. 

Ama alamazsınız o beklediğiniz küçücük karşılığı! Gönlünüz kırılır, omuzlarınız çöker. Dermanı kalmaz dizlerinizin ve ezilip kalırsınız onca yükün altında. Yaptığınız ve yaşadığınız her şey anlamsızlaşmaya başlar gözünüzde... 

İşte tam da o an yeniden diriliş zamanıdır aslında! Kendinizi ve çevrenizdekileri tanıma; yaşama gayenizi anlayıp tekrar ayağa kalkma zamanıdır. Sizi sizden alıkoyan her şeyden sıyrılıp yeniden başlama zamanı… 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder