28 Şubat 2016

Şanzelize Düğün Salonu / Tarık Tufan
























bir şey diyeceğim sana bu aralar şarkı filan dinlemiyorum ödüm kopuyor içinde anne geçecek diye bir şiirde bir öyküde bir filmde anne geçecek diye ödüm kopuyor dinlemiyorum okumuyorum izlemiyorum biri anne diyecek diye çocuklardan bile uzak duruyorum sanki bu dünyada anne lafını duyar duymaz geberinceye kadar ağlayacak gibiyim. peki şimdi ağlıyor musun diye sorma ağlamıyorum yazı bitince ağlayacağım gözlerimden yaş retina gözbebeği şu bu ne varsa akana kadar ağlayacağım en son gözümden ruhum akacak ve susacağım insanın gözünden ruhu akarsa susar belki insanın ruhu gözünden akınca hiçliğe erişir ve artık hiçbir ağrı yara sızı acıtmaz olur. (s:44)

Okudu ve bitti. Yüzüme baktı. Gözlerimi kaçıramadım. Gözlerimde ne olduğumu fark etti mi acaba? 
"Ya çok güzel. Nasıl söylesem çok duygulu. Eline sağlık."
"Beğendin mi?"
"Diyorum ya çok güzel. Sadece.."
"Ne?"
"Yazıda gramer, dilbilgisi filan nerdeyse yok. Biraz zor oluyor okuması."
"Annemin ölümünün dilbilgisi, grameri olmuyor ki Eda. İnsanın annesinin ölümü zaten hayatın anlatım bozukluğu." (s: 47)


"Rüya bu. Pek çok anlama gelebilir. Mana âlemi geniştir, işaretlerin peşine düşersin ama seni nereye götüreceğini bilemezsin. Allah bilir. Mesele şu, bu işaretlerin seni götürebileceği her yere ve her şeye razı mısın? Bu yolun bütün sonuçlarına, bütün kalbinle açık mısın? Sonuç dert, çile, gam, keder, hüzün, acı, gözyaşı olsa da razı mısın? Merak için mi işaretlerin peşine gidiyorsun, heves için mi, yoksa kemal bulmak için mi? Mesele bu. Rıza makamı ağır bir makamdır. Kahrın da hoş lütfun da hoş. Bizim Yunuz öyle der ya, hoştur bana senden gelen, gerek ağlat gerek güldür.


Yaşamak, insanın ömrü boyunca kaçmaya çalıştıklarına tek tek yakalanma tecrübesidir. Bazılarından biraz daha uzun süre kaçabiliyoruz ama er ya da geç yakalanıyoruz. Yaşlanmak, artık kaçma teşebbüsünde bulunamayacak kadar yorulmak demektir. Gençler kaçarlar, yaşlılar beklerler; mukadder olan nerede olursak olalım gelip bizi buluyor. Onca kaçış denemesine rağmen buradayım; bütün çabalarıma rağmen, tam da unuttum dediğim anda. (s:233)

( Profil Yayıncılık, 2015, 291 sayfa)



KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:

"Şeyh babamın vefatından hemen sonra, yeni şeyhin kim olacağını görebilmek için rüyayı bekleyen dervişler, rüyalarında aynı gece, aynı kişiyi görüp vaziyetin mahiyetini anlayabilmek için sabahın erken saatlerinde kapımı çaldıklarında, gece boyunca vücudumun her zerresine sirayet etmiş şarabın etkisinden henüz kurtulamamıştım."

Tarık Tufan'dan "hayat bu, her şey olur" diyen bir roman!

Şanzelize Düğün Salonu'nun "isimsiz" kahramanı bir aşk için evinden çıkıp savrulmaya başlayınca, kendisini daha önce hiç yaşamadığı türden şaşırtıcı ve bir o kadar da tuhaf olayların içinde buluyor.

Tarık Tufan sevilen üslubu, hakiki hayreti ve "acayip" kurgusuyla bizi ilgi çekici bir yolculuğa çıkarıyor. Kahramanın oradan oraya savrulmasıyla gelişen bu yolculuk bir yanıyla da insanın içine doğru uzanan bir arayış. 

"Aşk bize kefil oluyor bir yerde. Kalan borcumuzu temizliyor. Borç dediğim, hayata olan borcumuz; iyi insanlara, deftere yazan bakkallara, az isteyince de çok veren lokantacılara, yaptığı yemekten bir kap da sana getiren komşu kadınlara olan borcumuz. Kalan son canımızı kendi elimizle almamıza mâni oluyor. Tesellimiz oluyor. İyi tarafından bakalım. İnsanları masum olduğumuza inandırabiliriz. Ya da insanları boş verin; Allah'ı inandırırız. Âşık adamın kötülüğü de aşkı kadar aşikâr olur. Ne varsa yüzümüzde var. Başka da bir şey yok. Bu!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder