12 Mart 2013

Kelâm-ı Azîz - Ünsî Hasan Şabânî



Mutasavvıflar, Hak talipleri, aşk ve teslimiyetle bu hâllere erişsinler diye, yaşadıkları halleri aşk ile yazıya dökmüşlerdir. Tâlipler, bu sözlerin hakikatlerine zevk ve vicdanlar ulaşsınlar, hakikat sırlarını gönüllerinde daimî hâl eylesinler diye yazmışlardır. Yoksa okusunlar da söz öğrensinler diye değil.
Cenâb-ı Hakk'ın taliplerinin kendi kendilerine tasavvuf kitaplarını okuyarak anlamaya çalışmaları doğru değildir. Tâlipler, zikir, perhiz ve mücâhedeye  devam ettikçe, o sözlerin hakikatleri kendilerinde zuhûr etmeye başlar. Böylece hakîkat sırlarına vâkıf olurlar. Yoksa o tasavvufî sözleri okumakta, işitmekte asla yarar yoktur. Belki de zararlıdır. Okumakla işitmekle bilgi sahibi olanlara vuslat verilmez. Zira o bilgileri sözden  ibarettir. Söz ile asla Hakk'a erişilmez. (s:31-32)

Dünya sıkıntıları, eşyaya gafletle gönül bağlamaktan kaynaklanır. Dünya sevgisinden gönlünü kurtarabilen kişi âzâde, yani gerçek özgürlüğe erişmiş demektir. Böyle bir kişi, birisinden incinse de onu incitmez; incitilmeyi hak edeni bile affeder. (s:107)

Eğer ki sûfi dünyada fakir olup hiçbir şeye bağlanmadan sülûk ederse ona hiçbir şey gizli kalmaz. Ondaki rûhânî sevinç artar. Bu husus, mutlak dünya fakirliğine mahsus değildir. Bir  kimsenin malı, eşyası ve dünya işleriyle ilgili bir şeyi olmasa; ama dünyaya muhabbeti olsa, onun gönlü dünya varlığıyla dolu, dünya ehli demektir.
Böyle bir kişi fakir de olsa, ona müşahededen bir kapı açılmaz. O, Hak sırrından uzaktır. Onun gönlünde Hak zevki örtülüdür.

Ama, bir sûfînin malı, hizmetçileri ve bağlıları olsa da, gönlünde dünyaya rağbeti ve muhabbeti olmasa o hakîkî fakr, yani tecrit halindedir. Böyle bir kişi hakîkat bilgisine sahip demektir. Onda ilâhî nurlar tecellî eder. O mürşid olur. (s:119-120)

(Sufi Kitap, 2011, 144 sayfa)

IMG_2147


KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:

1645 senesinde Kastamonu'da doğup İstanbul'da tahsil gören ve yine burada Halvetî/Şa'bânî azizlerinden Karabaş-ı Velî'nin rehberliğinde tasavvuf tahsil ederek Aydınoğlu Dergâhı'nda postnişîn olan Hasan Ünsî, vefat ettiği 1723 senesine kadar bu tekkede yaşamış ve irşâd ile uğraşmıştır. Sohbetleri talebesi İbrahim Hâs tarafından "Kelâm-ı Azîz" ismiyle derlenmiştir.
"Kelâm-ı Azîz", bir sûfînin manâ yolunda nasıl davranması ve düşünmesi gerektiği hususunda ince noktalara temas etmekte, tasavvuf tarihinde sıkça rastlanan ledünnî ve evrensel sırları çözümlerken dikkat edilmesi gereken noktalara işaret etmektedir.

Eser, tasavvuf tarihinde önemli bir yeri olan Halvetîyye/Şa'bâniyye ekolüne mensup gönül insanlarının XVII-XVIII. asırdaki düşünce, üslûp ve davranışlarını yansıtması açısından da son derece önemlidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder