11 Nisan 2009

Mekke'ye Giden Yol - Muhammed Esed (Leopold Weiss)



Mekanik vücut hareketlerinin bir dua ile bu derece derin bir birlik içinde bulunması, hayretimi mucip oldu. Bir gün hafif İngilizce anlayan Hacı’ya sordum:

“Allah’ın çöküp doğrulmakla saygı gösterilmeye ihtiyacı olduğuna inanıyor musun? Kendi derinliğine gömülüp ruhun sükuneti içinde O’na yalvarmak, daha iyi değil mi? Bu vücut hareketlerinin anlamı ne?”

Bu sözleri ağzımdan kaçırdığıma üzüldüm. İhtiyarın dini duygularını rencide etmek istememiştim çünkü. Fakat Hacı zerre kadar kırılmışa benzemiyordu. Dişleri dökülmüş ağzıyla gülümseyerek cevap verdi:

“Allah’a başka nasıl verebiliriz kendimizi? Vücudu ve ruhu birlikte yaratmadı mı O? Böyle olunca insanın, ruhu ile olduğu gibi vücudu ile de ibadet etmesi gerekmez mi? Dinle, biz Müslümanlar niye böyle ibadet ederiz, anlatayım: Allah’ın Mekke’de bulunan mukaddes mabedine, kıbleye doğru döneriz. Biliriz ki, nerede olursa olsun, bütün Müslümanlar oraya dönmüştür. Düşüncelerimizi yalnız O’nda toplayarak yekvücut oluruz. Önce ayakta durur ve mukaddes Kur’an’dan ayetler okuruz. Düşünürüz ki, bunlar insanı hayatta dimdik ve aynı kararda tutmak için ona Allah tarafından hediye edilmiş sözlerdir. Sonra ondan başkasının tapılmaya layık olmadığını düşünür ve “Allahu Ekber“ deriz. Allah’ın kudret ve azametini hissederek yere çökeriz. Başımızla secdeye varırız. O’nun yanında bir hiç, bir toz olduğumuzu, yaratıcımız ve dayanağımızın yalnız O olduğunu duyarız. Secdenin beşeri bir anlamı da vardır: Allah’ın önünde başını yere sürtmekle, insan bütün kibrini döker. Boş bir gururun sarhoşluğu ile havalarda gezen alnımız, topraklara sürtünür. Sonra başımızı kaldırıp otururuz. Günahlarımızı affetmesi, lütuf ve keremini bizden esirgememesi için O’na yalvarırız. Bizi doğru yoldan ayırmaması, bize sağlık ve afiyet vermesi için dua ederiz. Sonra tekrar secde ederek, bir olan azim ve kudretli Halik’in huzurunda başımızı toprağa koyarız. Sonra oturur ve bize O’nun vahiylerini getiren büyük peygamberimiz Muhammed Mustafa(S.A.V) Hazretleri’ne hamdü sena ederiz. Bu dünyanın ve ahiretin nimetlerinden bağışlaması için yalvarırız Allah’a. Nihayet başımızı sağa sola çevirir, Müslümanlara ve meleklere selam göndeririz. Peygamberimizin yaptığı ve ümmetinin her zaman yapmasını istediği ibadet tarzı budur. Öyle ki, herkes kendini yürekten verebilsin Allah’a -müslümanların da arzusu budur-. Böylece insan Allah’la ve kendi kaderiyle uzlaşmış olur.”

İhtiyar şüphesiz, tam tabirlerini kullanamamıştı. Fakat demek istediğini anlatmıştı. Yıllar sonra fark ettim ki, bu basit izahı ile Hacı, beni İslamiyete götüren ilk kapıyı açmıştı. (s: 108-109)

(Çeviri: İhsan Babulluoğlu, Yağmur Yayınları, 1999, 326 sayfa)


23


KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:

Muhammed Esed(Leopold Weiss) Avusturyalı Musevi asıllı kültürlü bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelmiştir. Gazeteci olarak çıktığı seyahati ona İslam’ı tanıma ve araştırma imkanı vermiştir. Uzun yıllar Suudi Arabistan’da tanınmış kişiler ve bedevilerle iç içe yaşamış. Emir ve krallarla yakın dostluklar kurmuştur. İran, Hindistan, Afganistan ve Pakistan’da bulunmuş ve çeşitli sosyal çalışmalara katılmıştır.
Kur’an Mesajı
Yolların Ayrılış Noktasında İslam isimli eserleri dilimize çevrilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder