11 Mart 2009

Küçük Ağaç'ın Eğitimi - Forrest Carter




Yola geri döndük. Hindi tuzağına geldiğimizde güneş tam tepemizdeydi. Tuzağı görmeden önce hindilerin sesini duyabiliyorduk. Oradaydılar, taneleri çabuk çabuk yutuyor ve yüksek sesle imdat çığlıkları atıyorlardı.

“Çukurun üstü kapalı değil, Büyükbaba!” dedim. “Neden başlarını eğip dışarı çıkmıyorlar?”


Büyükbaba çukura uzandı ve büyükçe, acı acı bağıran bir hindi çıkararak ayaklarını iple bağladıktan sonra bana sırıttı.
“Yaşlı Tel-qui bazı insanlara benzer. Her şeyi bildiğinden, çevresinde ne olduğunu görmek için asla bakınmaz. Başı bir şey öğrenemeyecek kadar yüksektedir.” (s:17-18)

Haftada iki kez, cumartesi ve pazar akşamları Büyükanne lambayı yakar ve bize kitap okurdu. Lamba yakmak lükstü ve bunun benim için yapıldığından emindim. (s:21)

Her zaman sözlüğe bakardık, çünkü haftada beş sözcük öğrenmem gerekiyordu. Bu da benim için hayli zordu. Hafta boyunca öğrendiğim sözcükleri konuşmalarımda kullanarak cümleler yapmaya çalışıyordum çünkü. O hafta için öğrenmem gereken sözcüklerin A ile ( ya da B’deysem B ile) başlaması gerekiyordu.(s: 23)

Büyükbaba dedi ki, verdiğin bir şeyi nasıl yaptığını ona anlatmak, yalnızca “bir şey” vermekten daha iyiymiş. Dedi ki, “Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun.” Büyükbaba dedi ki, “O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın.” (s:193)

(Çeviren: Şen Süer Kaya, Say Yayınları, 2006, 280 sayfa )


KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:

Sevgiyi, duyarlılığı, dürüstlüğü, samimiyeti Kızılderili mantığıyla işleyen muhteşem bir kitap...

Egemenlik ve güç tutkusu peşinde koşan Beyaz Adam'ın acımasızca yok ettiği Çeroki'lere ithaf edilen bu kitap, insanı 'umursayan', acılarını 'paylaşan', yaşamın bütünselliğini 'savunan' bir kültürün mesajı... Evrensel dostluk ve barışın hikâyesi... İnsani duyarlılığın görkemli direnişi... Yüzeysel ve mekanik ilişkilerin hakim olduğu günümüzde, yitirilen değerlere saygı duruşunda bulunma denemesi...

Heidi, Küçük Prens, Şeker Portakalı ya da Martı'daki samimiyeti, dürüstlüğü özleyenler; coşmak, sevmek, özgür olmak, hüzünlenmek, doya doya ağlamak isteyenler için...

En çok da kitle iletişim araçlarının kölesi olanlar, yaratıcılığı körelten eğitimi sorgulamak isteyenler için...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder