27 Mart 2014

Son On Beş Dakika/Fatma Barbarosoğlu



...Biliyorsunuz ben psikiyatristim. Bazılarına göre deli doktoru, bazılarına göre kaderini taşıyamayan hastaların kederine kanat geren. Bir hastam söyledi bunu: Benim kederlerime en yakınımdakiler kol kanat gerseydi, size gelmezdim dedi. Yıllarca gittiğim doktorlar beni hep uyuttu.
Uykuyu gardiyan gibi saldılar başıma. Siz dinliyorsunuz. Kederlerime sahip çıkıyorsunuz diye geliyorum. Bunları kafaya takma demiyorsunuz diye size geliyorum. Kafama taktığım şeyleri bir hastalık değil, insanlık belirtisi saydığınız için size geliyorum Doktor Bey, dedi. (s:164)


Yazanlara yazmak iyi geldi mi diye sorardım. Onlar için yazının ortak anlamı; yürüyemeyeceğini düşünürken koşabilmenin heyecanına gark olmak gibiydi. Yazabildim diyorlardı yapamayacakları bir şeyi nihayet başarmış olmanın sevinciyle. Yazabildim. Yapabildim. Böyle böyle yazar olacağını düşünenler de vardı aralarında. (s:206)


Kadın hastalarım için yazmak, yemek yapmak ya da ortalık toplamak gibi bir şeydi. Hatta bir defasında altmışına merdiven dayamış bir kadın hastam, Doktor evladım demişti kız çocuklarına sadece ev toplamak, yemek yapmak, sökük dikmek öğretilmemeli. Esas kafasını toplamayı öğrenmeli genç kızlar. Nasıl yani demiştim. Yazma işte demişti. Siz bana o yazı ödevini kafamı toparlayayım diye vermediniz mi? Toparladım kafamı. Meğer benim ağırlığım, yerinden oynamış olanları yerine yerleştiremememden kaynaklanıyormuş. Hep yazacağım bundan sonra. Yazınca derdim benim olmaktan çıkıyor be evladım. Dert niye benim olsun. Kağıtların olsun. (s:206)

(Profil Yayıncılık, 2011, 229 sayfa)






KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:

Günlerdir; o iki beyaz gömleklinin hikâyesine tanık olan kaç kişiydik, bunu düşündüm. Tanıkların her birinin hikâyesini düşündüm. İçimizden biri bu ölümü çağırmış olabilir mi diye düşündüm.

Zühal'e anlatabilseydim, ölüm üzerine düşünmemin, okumamın sebebi Nermin'i çok özlemek ile alakalı değil. İçimdeki boşluk ile alakalı. Ve bu boşluk bir kadından arta kalan boşluk değil. Belki bir kadının doldurması gerekirken doldurmadığı boşluk.

Kim kendi hikâyesini tam olarak bilebiliyor ki! Her anlatışımızda değişen bir şey hikâyelerimiz. Değişirken aynı kalan üstelik. Sır da burada gizli ya. Onca değişikliğe rağmen aynı kalan nedir? Yaşlanırken ve yaralanırken korumaya çalıştığımız şey nedir?

Karşıma çıkan bütün kadınların sadece benim yükümü azaltmak gibi bir görevi olduğu duygusundan kurtulmam gerekiyor.

Kadınlar hayatı düzeltmek isterken çok yaralanıyor. Erkekler fragmanların içinde yaşamak istiyor. Kabataslak bir özet. Fazla katmanlı olmayan. Bir hikâyenin bütünlüğü erkeklere fazlasıyla ağır, fazlasıyla sıkıcı geliyor. Makineleri tamir edebilen erkekler, yazık ki hayatı tamir edemiyor. Onun için erkekler hayatı bozma haklarının hiç olmadığını bilerek yaşamalı.

Fatma Barbarosoğlunun kaleminden bir solukta okuyacağınız Son On Beş Dakika ile kendinize ve sevdiklerinize bir adım daha yaklaşacak, hayatınızdaki renklerin ve seslerin bütünleştiğini fark edeceksiniz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder