Keşke bu kitap birçok sorunun beynimi kemirdiği lise yıllarımda elime geçseydi... :(
Bediüzzaman’ın Tabiat Risalesi adlı eserinden :
“İçi çeşitli maddelerle dolu yüzlerce kavanozun bulunduğu bir eczane var. Bu eczanedeki kavanozlardan bir ilaç yapılması istendi. Gördük ki her kavanozdan belirli bir ölçüyle alınan maddeler bir araya getirilerek bir ilaç yapıldı. Öyle bir ilaç ki o kavanozlardaki maddelerden biri az veya fazla olsa ilaç özelliğini kaybedecek.
Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki o şişelerden alınan muhtelif miktarlar, şişelerin garip bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasıyla devrilmesinden, her birisinden alınan miktar kadar yalnız o miktar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o karışımı teşkil etsinler?
Aynen o ilaç gibi, insan vücudundaki maddeler son derece hassas ölçülerdedir. O maddeler az ya da çok olmamalıdır. Kanda demirin azlığı ya da çokluğu vücuda zararlıdır. Kandaki şeker seviyesinin az ya da çok olması vücutta ciddi rahatsızlıklara sebep olabilir. İhtiyarlarda kalsiyum azalması kemik erimesine sebep olur. Çocuklarda kalsiyum oranı az olursa kemik gelişmez, fazla verildiği zaman kemiklerin erken sertleşmesine sebebiyet verir.
Âlem denilen bu büyük eczanede yaratılan insan, Cenâb-ı Hakk’ın ilim, irade, kudret ve kader kalemiyle yaratılmadıysa, ‘Kör, sağır, hudutsuz, sel gibi akan küllî unsurlar ve sebeplerin işidir’ diyen bedbaht, ‘O terkip edilen ilaç kendi kendine, şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur’ diyen bir hezeyancı, sarhoş bir ahmaktan daha ziyade ahmaktır.” (s: 10-11)
Kâinatta yaratılan her şey mucize. Mesela şu teneffüs ettiğimiz havanın içindeki gazların oranı bile o mucizenin bir eseri.
Oksijen havada yüzde 21 oranında değil de daha az olsaydı yaşayamazdık. Fazla olsaydı o zaman da akciğerlerimiz bu kadar temiz havaya dayanamazdı. En basit bir kıvılcımdan büyük yangınlar çıkardı. (s: 15)
…Tarih bize Sultan Abdülhamid’i, Kızıl Sultan, Vahdeddin’i yıllarca vatan haini olarak ilan etmedi mi? Şimdilerde görüyorsunuz ki bu sultanlar aklandırılıyor. İnsaflı tarihçiler, doğru tarih yazmaya başladılar.
Okullardaki tarih yazarları, efendileri nasıl isterse o şekilde yazıyorlar. Mesela bir Atıf Hoca vardır ki sırf şapka giymediği için asılmıştır. Ama bizim tarihçilerimiz, Atıf Hoca’nın asılışını isyankâr oluşuna bağlarlar. (s: 64)
Bediüzzaman’ın Lem’alar adlı eserinden:
“Cenâb-ı Hak, senin ibadetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil; fakat sen, ibadete muhtaçsın, manen hastasın. İbadetin ise manevî yaralarına tiryaklar hükmünde olduğunu çok risalelerde ispat etmişiz. Acaba bir hasta, o hastalık hakkında, şefkatli bir hekimin ona ilaçları içirmek hususunda ettiği ısrara mukabil, hekime dese ‘Senin ne ihtiyacın var, bana böyle ısrar ediyorsun?’ Ne kadar manasız olduğunu anlarsın.” (s: 117)
Çağımızda insanların streslerini üzerlerinden atmak için yaptıkları yoga, zihin ve beden dinlendirme hareketleri ve meditasyon, bizim namazımızla mükemmelen yapılmaktadır. (s:120)
(Nesil Yayınları, 2011, 123 sayfa)
KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:
Babasını kaybeden genç kız hayatı sorgulamaya başlıyor:
* Niçin ölüm var?
* Madem öleceğiz, bu dünyaya niye geldik?
* Kısacık bir hayat sürmek için mi?
* Bu hayatın anlamı ne?
* Peki, öldükten sonra ne olacak?
* Her şeyi bilen biri var mı?
* Varsa bizimle nasıl konuşuyor?
* Bize neler Söylüyor?
Böylesi sorular her gencin zihnini meşgul ediyor. İşte , Gerçeği Arayan Genç Kız, bu ve benzer sorulara cevap veriyor. Hayatın sırrını çözmek isteyenlere ipucu veriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder