Annem bu gerçeği, o zamanlar kaçınılmaz görünen benim kurtarılamayacağım, iyileştirilemeyeceğim, bana dair hiçbir umudun olmadığı gerçeğini, kabul etmeyi reddetmiş. Doktorların ona söylediği gibi bir embesil olduğuma inanamazmış ve inanmayacakmış. Ancak onun tutunabileceği, vücudum sakat olsa da zihinsel özürlü olmadığıma dair inancını destekleyecek tek bir kanıt parçası bile yokmuş. (s: 11)
Birkaç ay sonra içimde yeni bir his belirdi; çok kötü bir his. Artık yalnızca mutsuz ve üzgün değildim, öfkeliydim de. Çarpık ağzım, yamuk ellerim ve işe yaramaz bedenim yüzünden bütün dünyaya kırgındım. Çevremde normal ve kusursuz olan her şeye bakıyordum ve kendi kendime neden farklı olduğumu, neden diğer insanlarla aynı duygu, ihtiyaç ve duyarlılıklara sahipken, normal bir yaşam sürmemi engelleyen, hatta kendimi her gördüğümde midemin bulanmasına yol açan işe yaramaz bir bedene sahip olduğumu belki yüzüncü kez soruyordum. Dört gözle bekleyecek neyim vardı? Ayak parmaklarıyla resim yapan bir sakattan başka bir şey olmam mümkün müydü? İnsanların gözünde ayak parmaklarımla resim yapıyor olmam müthiş bir şeydi ve bana şanslı olduğumu söylüyorlardı; evet, doğruydu, fark edilen bir çocuktum. Ama sol ayağımla resim yapmam nasıl bir fark yaratacaktı? Fark edilen biri olmamın ne faydası vardı? Ben fark edilen biri olmak istemiyordum, diğer insanlar gibi sıradan olmak istiyordum. Diğer insanların elleriyle yaptıklarını sol ayağımla yapmam insanlara harika geliyordu. Belki de öyleydi, bilmiyorum. Ellerimi kullanamadığım için ayaklarımı kullanıyordum; ama bu benim gurur duymamı veya eşsiz olmamı sağlamıyordu. Aslında sol ayağımı hiçbir zaman, çok iyi tanımadığım insanların yanında kullanmıyordum; çünkü bu kendimi aptal hem de beceriksiz hissetmeme neden oluyordu. Kendimi gösteri yapan bir maymun ya da fok balığı gibi hissediyordum. (s:86-87)
Ayak parmaklarımla yazı yazmayı ilk öğrendiğimde beş yaşındaydım, ancak bunun bana yeni bir hayatın anahtarını sunabileceğini fark etmem için on yedi yaşıma kadar beklemem gerekmişti. Artık yeni düşünce alemlerini keşfedebilecek, yalnız başına yaşayacağım, diğerlerinden bağımsız bir dünya yaratabilecektim. Peter'ın ve diğerlerinin evlerini tuğlalarla inşa ettiği gibi ben de düşünce ve fikirlerle kendime kocaman bir dünya inşa edebilirdim. (s: 88)
(Nemesis Kitap, 2009, 189 sayfa)
KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:
Christy Brown doğuştan beyin felci kurbanıydı. Ancak bu talihsiz küçük bebek İrlanda edebiyatının devleri arasında yerini alacak bir yazarın muhteşem hayal gücüne ve duyarlı zekasına sahipti.
Bu, Christy Brown'un kendi öyküsüdür. Brown, çocukluğunda okumayı, yazmayı, resim yapmayı ve nihayet daktilo kullanmayı öğrenmek için verdiği mücadeleyi ve bütün bunları sol ayağını kullanarak nasıl yaptığını anlatıyor.
Christy Brown'un benzer bir biçimde kaleme aldığı ''Her Gün Hüzün''da çok satan kitaplar listesine girmeyi başarmıştır.
Sol Ayağım; Christy Brown'ı Daniel Day Lewis'in canlandırdığı, çok başarılı bir filme konu edilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder