21 Aralık 2013

Kendi Gerçeğine Seyir/Ali Bektaş




...İslam hiçbir zaman sızlanan, şikayet eden, yapamadığına bahane üreten ya da yapamadığından  dolayı bir başkasını müsebbip tutan kişiyi model olarak kabul etmiyor. İslâm'ın tarif ettiği model insan; her zaman değer üreten, örnek olan, İslâm'ı yaşayan ve yaşanılabilmesi için de başkalarına örnek teşkil eden, bu âlemde kalıcı izler bırakandır. Dolayısıyla İslâm, Hakk'ı en güzel biçimde temsil eden örnek bir model istiyor.
Eğer insan Rahmân'ın aynası olacaksa; yansıtıcılığının çok net, arı ve duru olması lazım. Eğer Rahmân'ın halefi ise; o zaman onun adına güzel işler yapması gerekir. Yani enesi adına işler yapmaması gerekir. Biz Rahmân adına yola çıkıp da sonra nefsimiz adına hesap soranlardan, nefsimiz adına iş yapanlardan olmayalım. (s:18)


Hayatı ve sevgiyi israf edenlerden olmayalım. Şöyle bir bakalım; peşinden koştuğumuz değerler , uğruna kahrettiğimiz meseleler, bize ne getiriyor, ne kazandırıyor? (s:106)

...insan esmâların terkip olduğu zuhûr mekânıdır. Bizim arayışlarımızın, bizim uğraşlarımızın tamamı kendi varlık iddiamızdan vazgeçebilmek ve bütün zanlarımızdan kurtulabilmek adınadır. Bütün işlerimizi nefsimiz adına yapmaktan arınmış olabilmek, bütün mesele, Rabbimizin meselesi olana kadar cihat edip, onda hay olabilmek, sonsuz olabilmek, bakileşebilmek, işte o güzelliğe ayna olup o güzelliği yansıtmış olabilmek bütün istenilen bu. Talebimiz, duamız, gayretimiz bu. (s:121)

Unutmayalım ki, "Kazası olmayan tek şey hayatımızdır." (s:143)

Nefsimize uyarak gönül incitmeyelim, birbirimizi kırmayalım. Kalıcı olumsuz izler bırakmayalım. Yaptığımız her işte ya güzele sebep olalım ya da hayra vesile olalım. Kimse kalıcı değildir. Zirâ herkes yaptığının neticesine katlanmak zorundadır. (s: 156)

Kainatta her şeyin bize hizmet için sunulduğunu; fakat bizim de Rabb'imiz için var olduğumuzu unutmayalım (bk. Bakara sûresi, ayet:29). (s:165)

Rahman bizi hep hayırlı işlerde kullansın, insanların hidâyetine ve cennetine vesile kılsın, insanların hayra ulaşmasına kendi gerçeklerine yol bulmasına vesile eylesin!
Mevlâm, bizi nefsî bağımlılıklarından arınan, teslimiyetinde Sadık; zikrinde, tefekküründe, ibadetlerinde ve kulluğunda salih ve daim olanlardan eylesin!
Rabb-i Teâlâ, cümlemizi kendini ve Rabbini bilen âriflerden eylesin!
Mevlâm, cümlemizden razı, hoşnut ve memnun olsun! (s:27)

(Nesil Yayınları, 2011, 232 sayfa)



KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:

"Kendini bilen, Rabbini bilir" sırrınca, insanın âlemlerin Rabbini tanımasının yolu, en başta kendisini tanımasından geçer. İnsanın Hakka kul olması Hakkı bilmesine bağlı olduğu gibi, Hakkı bilmesi ve tanıması da kendisini bilmesine ve tanımasına bağlıdır.

Bu bakımdan, "Lâ ilâhe illallah" gerçeği içinde bir yolculuk için, insanın önce nefis ve benliğini ilahlaştırmaktan kurtulması ve bana ait dediği ne varsa hepsinin O'nun malı ve emaneti olduğunu idrak etmesi gerekir.

Elinizdeki eser, işte bu gerçekten hareket ediyor. Bir tasavvufî sohbet ve muhabbet üslubu içerisinde, insanı kendi gerçeğini seyre; ve bu seyr ile de, Rabbini tanımaya ve yalnız O'na kul olmaya davet ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder