Ney çalan turiste uzun uzun baktım. Ney’ini üflerken ona kendi ruhundan hayat veriyor, sanki tüm ahengi akort ederek dinlendiriyordu. Elindeki ney de, diğerleri gibi sazlıktan koparılmış kuru bir kamıştı; ama üfleyişle farklı bir boyut kazanıyordu.
Ney, düzgün, sık lifli ve yerinde sararmış kamışlardan yapılıyordu. Büyük bir sazlıkta, binlerce kamışın arasından, uygun özelliklere uyan kamış bulma olasılığı, ortalama binde üç gibi düşük bir ihtimaldi. Neyin hikâyesi de, aslında insanın hikâyesi gibiydi. Ney’in güzel bir ses verir hâle gelmesi, insanda kaydedilen aşamalar, bir ustanın elinde vücudunda delikler açılması ve ustanın nefesinin içerisine dolması da hayatın kendisiydi. Ney’de nasıl birbirine eşit dokuz boğum yedi delik varsa, insan gırtlağı da dokuz boğumluydu ve ben dediğimiz aslî varlık, yedi katmanı yani yedi ego aşamasını geçtiğinde ses çıkarıyordu. Bu yedi katman bir anlamda organizmaydı; hepsi bir varlık içi bütünü oluşturuyorlardı. Bunlardan birincisi, emreden; ikincisi, yaptığı hatalardan dolayı kendini kınayan, ancak gerçeğe erememiş; üçüncüsü, kendisine güzel şeyler ilhâm edilen; dördüncüsü, huzurda karar kılmış; beşincisi, kendi muradından vazgeçip, yaratıcının muradına itirazsız razı olan; altıncısı, yaratıcının hoşnutlunu en büyük amaç edinmiş ve onun tarafından memnun edilen; yedincisi ise, tam olgunlaşmış egoydu. (s: 80-81)
Ney, düzgün, sık lifli ve yerinde sararmış kamışlardan yapılıyordu. Büyük bir sazlıkta, binlerce kamışın arasından, uygun özelliklere uyan kamış bulma olasılığı, ortalama binde üç gibi düşük bir ihtimaldi. Neyin hikâyesi de, aslında insanın hikâyesi gibiydi. Ney’in güzel bir ses verir hâle gelmesi, insanda kaydedilen aşamalar, bir ustanın elinde vücudunda delikler açılması ve ustanın nefesinin içerisine dolması da hayatın kendisiydi. Ney’de nasıl birbirine eşit dokuz boğum yedi delik varsa, insan gırtlağı da dokuz boğumluydu ve ben dediğimiz aslî varlık, yedi katmanı yani yedi ego aşamasını geçtiğinde ses çıkarıyordu. Bu yedi katman bir anlamda organizmaydı; hepsi bir varlık içi bütünü oluşturuyorlardı. Bunlardan birincisi, emreden; ikincisi, yaptığı hatalardan dolayı kendini kınayan, ancak gerçeğe erememiş; üçüncüsü, kendisine güzel şeyler ilhâm edilen; dördüncüsü, huzurda karar kılmış; beşincisi, kendi muradından vazgeçip, yaratıcının muradına itirazsız razı olan; altıncısı, yaratıcının hoşnutlunu en büyük amaç edinmiş ve onun tarafından memnun edilen; yedincisi ise, tam olgunlaşmış egoydu. (s: 80-81)
Hikmet, bir şeyi iyi öğrenmek ve sonra uygulamaktır. Manevî oluşumdaki giz; ne kadar çok öğrendiğin değil, onunla nasıl derinleştiğin, ne ölçüde bir aşkla yaptığındır. (s:101)
(İnsan Yayınları, 2010, 112 sayfa)
KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:
On dokuz rengin öyküsünü şiirsel bir dille anlatan "Uçtum Rengime Kondum", alışılmışın dışında, farklı bir bakış açısı sunan, derin bir yolculuk kitabı... Mana arayışlarının bu rengarenk izdüşümü; okuru mistik bir yolculuğun içine katıyor. Beyaz, siyah, turuncu, kırmızı, mor, turkuvaz, okyanus mavisi, zeytuni, zümrüt yeşili. gibi birçok rengin ilahi isim bileşikleri esmalarla örtüşüyor. Her renk aynı zamanda bütün renklerden oluşup, ahenge kavuşuyor.
Güzel bir kitaba benziyor. Haftaya kitap alışverişine çıkacağım inşaallah. Bu kitaba da göz atayım.
YanıtlaSilBir de renkler girmiş araya. Konu bağlamında aynı değiller ama ünlü Azeri şair Resul Rıza'nın da Renkler adı altında bir bölüm şiirleri vardır.
kitabıma ilginiz için çok teşekkür derim.
YanıtlaSilNur Arıoğul
Nur Hanım mesajınız için teşekkür ederim. Yeni kitaplarınızı beklediğimi belirtmek isterim :)
YanıtlaSil