16 Eylül 2013

Filmin Ağlanacak Yeri-Muhsin Macit



…Sen beni anlarsın Van Gölü. Yarın dostlarımla Abdülmecit'i ziyaret edeceğiz. Onun yaşadığı mekânlarda şimdi eğitimini sürdüren gençlerle edebiyat üstüne söyleşeceğiz. Yine ben aşka, hasrete ve ölüme dair konuşacağım. Yine gözyaşlarımı kalbime akıtacağım. Yine yüreğim kabardıkça kabaracak ama başımı Süphan gibi, Artos gibi dik tutacağım. Seninle baş başa kalınca, senin gibi kabıma sığmaz taşarsam kimseye söyleme, he mi? (S: 73)

Her yaşın tekabül ettiği duygu yoğunluğu ve ona göre de müziği varmış. Kırklı yaşların insan ömründe tekabül ettiği duygunun ölüm kaygısı olduğunu duyardım ama insanın bütün varlığını sarıp sarmaladığını bilmezdim. Ümit Tokcan'ın "Ne tez yaprak döktün ömrüm!" feryadının hayatın esasına dair ne denli yakıcı bir serzeniş olduğunu tüm varlığımla hissettiğimde Hisarlı Ahmet'ten derlenen bir türküdeki, tasavvuf erlerinden devşirildiği apaçık olan, "Dünya dedikleri bir gölgeliktir" dizesine kulak kesildim. Bilgiyi, bilgeliğe kolayca dönüştüren halk irfanının ve duyuşunun ürünü olan türküler, bozlaklar, uzun havalar, halaylar, hoyratlarla velhâsıl bin bir renk ve güzellikteki nağmelerle zaman akıp gidiyor. (S:138)

Köylü çocukları bu bakımdan talihsizdir. Doğmadan bir sene önce ölen kardeşinin nüfus idaresinden sildirilmeyen ismini ve ona ait doğum tarihini taşıyan pek çok köylü çocuğu vardır. Köyün öğretmeni tarafından adı Devrim, Eylem, Deniz Gezmiş, Nazım Hikmet konulan ismiyle nâ-müsemmâ insanlarla siz de karşılaşmışsınızdır. Yahut kâfiye merakıyla konulan isimler... Pek çok köylü çocuğunun doğum günü bir yana doğum yılı dahi tam belli değildir. Gerçi bu belirsizlik bazen işe yarar. Meselâ annemin işine çok yaramıştı. Geç evlendiğim için yirmi dört yaşına girişim ve çıkışım tam dört sene sürdü. (S:146)

(Timaş Yayınları, 2009, 160 sayfa)

IMG_2076


KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:

Muhsin Macit, divan edebiyatı uzmanı bir profesör ama bu öyküleri okudukça bir “Anadolu Profesörü”yle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Kitap, kamyon şoförlüğüyle edebiyat öğretmenliği arasında sıkışıp kalmış bir gencin öyküleriyle başlıyor ve ardından yazarın hayatının çeşitli dönemlerinden yirmi adet anı-öykü peş peşe sıralanıyor. Bir süre sonra, bu anı-öyküler kişisel olmaktan çıkıp bizi de alâkadar etmeye başlıyor. Anadolu’nun son 30-40 senelik serüveni, sosyal-kültürel durumları bu öykülerle birlikte, yer yer mizahi, yer yer dramatik, trajik ama her seferinde etkileyici olarak getiriliyor karşımıza.

Macit, Anadolulular olarak “aşırı şehirlilik”le bir türlü sobeleyen olamadığımız saklambaç-yakalamaç oyunlarına girişmemizden rahatsız. Bize doğrultulan kamera ve mikrofonlara inat, çekinmeksizin, karda, kızak üstünde çocukluk ve naifliğe selam çakmayı, bütün bunlara yeğliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder