Son günlerde kitapçıların psikoloji raflarında, yalnızlığı bir hastalık olarak ele alan ve onu baştan savmak için reçeteler öneren kitap sayısında gözle görülür bir artış vardı. Bruce bunu anlamıyordu, uçsuz bucaksız şu yeryüzünde insanlar neden yalnız kalmaktan korkar ve sığır sürüleri gibi emniyeti birbirlerine sokulmakta bulurlardı? Koca evrende onbirlere kişilik bir grubun içinde dahi olsak, kemiyetimiz, yuvarlama işlemleri yapıldığında sıfıra denk düşersin. "Kitle ruhu" diye söylendi Bruce, "bireysel sorumluluğun yükünü hafifletir." (s: 24-25)
Ertesi gün Abdülvâcid'le buluştuklarında bir şeylerin yolunda gitmediğini sezdi. "Bugün ırkçılar genç bir siyah kardeşimizi öldürdüler" dedi Abdülvâcid. Bir hüzün sağanağı içinin ovalarında geziniyordu. Bruce, metro trenleri istasyona yaklaştığında bir boşluk kaldığı zaman yapılan uyarıyı hatırladı: " Boşluğa dikkat edin!" Ona kalsa bu uyarıyı değiştirirdi: "Cehenneme dikkat edin! Cehenneme çevirdiğiniz dünyaya dikkat edin!" (s: 25)
Eve varmak, atayurdunu bulmak istiyor şimdi, otuz yaşında olduğu şu anda, bütün yaşadıklarının bir anlamı, bir gerçekliği olsun ve bir yanılgıya mağlup düştüğü hissi yakasını bıraksın istiyor. Otuz yaşında ve artık önünde sınırsız bir zaman denizinin uzandığı vehmine karnı tok. Zamanın daha hızlı aktığının farkında artık, uzun uzun düşünüp planlar yapmaya, kendisine geleceğin kumaşından elbise biçmeye imkân yok. Otuz yaş, geçmiş ve geleceğin birleştiği bir köprü, boşa çıkan düşlerin, boşa akan günlerin istikbale matuf herhangi bir kehanette bulunmayı imkansız kıldığı yer. (s:31)
Bu dünyaya hırsla abanan insanlar görüyor, şişmiş benlikler; onları hep mutlu ve kendilerinden emin görüyor. Onlar fotoğrafta çıkmayı seviyorlar, ekranın bir ucundan görünmeyi, gazetenin bir köşesini işgal etmeyi seviyorlar. Belki de bu insanlar kalabalıklardan aldıkları besinle ayakta duruyor, o yüzden fotoğrafta mutlu ve mutmain bir aile babası gibi çıkıyorlar. Onlardan biri olmak her Allah'ın günü insanın kendisine yeni yalanlar uydurması değilse nedir ki? Böyle diyor ama, belki de bütün derdi kendisine inanacağı bir yalan bulamamasında. Şimdi, tam otuz yaşında, geçmişinde tutunduğu şeylerin çok da inandırıcı yalanlar olmadığını fark ediyor belki de.(s:33)
(Timaş Yayınları, 2009, 96 sayfa)
KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN
Kemal Sayar'dan bu defa bir öyküler demeti. Sağlam bir kurgu, ironik bir dil ve hayatın girdabında bocalayan insanlar...
Rüyalar, gerçekler, tasavvufi göndermeler, psikanaliz, ironinin arasından yüzünü gösteren hikmetli sözler, ince bir duyuş gücü, çocukluk yaraları, yalnızlık, kalbe dönüş, aşk, postmodern savrulmalar eşliğinde yer yer fantastik öykülerle Otoyol Uykusu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder