16 Mart 2012

Yollar ve İzler - Mustafa Miyasoğlu



Anne-babasının kabrini bile ziyaret etmeyeli yıllar olmuştu. Bazı cuma gecelerinde okuduğu Yâsin-i Şerif'i hep onların ruhlarına hediye eder ve hayırlarına sadaka verirdi, ama bizzat kabri ziyaret edip sahip çıkmak gerekirdi. Dedelerinin kabri kim bilir ne hâle gelmişti...

Evet, dedi Tarık Bey, Eyüp Sultan'dan başlayacağız, Bursa üzerinden Eskişehir'e doğru... Ama Osman Gazi'yle Orhan Gazi'yi ziyaret edince, Şeyh Edebali'ye uğramadan olmaz. En iyisi ben bir harita alayım, şehir şehir, belde belde nerede ne var tesbit edeyim. Emir Sultan'a gidince Yeşil Türbe, Muradiye görülmeden olur mu? (s: 77)


Bursa'nın bir yanını gördükleri Emir Sultan ve Yeşil'den sonra Tophâne'deki Osman Gazi ve ardından Orhan Gazi türbelerini gezdiler. Uludağ'ın sevimli görünüşünden hep şaşkın şaşkın söz eden Lütfiye Hanım, onda yaz günü bile erimeyen karlara aklını takmış gibiydi.
Allah'ın bir cilvesi dünürüm, demişti, sıcaktan insan eriyor da karlar erimiyor...

Üftade Hazretleri'nin kabriyle Muradiye'deki türbeleri gezdiler, ikindi namazını burada kıldıktan sonra Çekirge'deki Süleyman Çelebi türbesini ziyaret ettiler. Bu arada Engin, Mevlid'den bazı beyitler okuyarak annesine hangi zâtın huzurunda olduklarını anlattı. (s: 106)

Elbette amcacığım... Siz sağ salim Konya'ya gidip gelin, belki bu yaz tatilinde biz de gideriz. Elin adamları dünyanın öteki ucundan gelip geziyorlar, biz kendi memleketimizi bilmiyoruz. Siz Konya, Mevlâna diyorsunuz da benim içim yanıyor. Hiç nasip olmadı...
Nasip olması için istemek lâzım yeğenim, dedi Tarık Bey, bizim de aklımızda yoktu. Lütfiye Hanım heveslendirdi sağ olsun, damadın arabası da büyük kolaylık...(s: 117)

Şeyh Edebâli Dergâhı'na(Bilecik-Söğüt) eşi Nermin Hanım'ın kolundan tutarak giren Tarık Bey, kapıdaki türbedara selam verdi ve elini sıkarken de bahşişi ihmal etmeden bilgi istedi. O da kendince açıklamalar yaptı: Osman Gazi nerede kalmış, Edebâli ile nasıl görüşmüş, onun kızı olan Mal Hâtun'la evlenmesine sebep olacak rüyayı nasıl ve nerede yatarken görmüş... Özellikle de Kur'an-ı Kerim huzurunda ayaklarını uzatarak uyuyamaması, onun nesline büyük bir devletin nasip olmasına vesile sayılmıştı. Okuma-yazması olmayan Osman Gazi'nin Allah'ın kitabına gösterdiği saygı, hanedanını 600 yıl sürdürmüştü...(s: 130)

Bakın, dedi Akşehir'e girerken Tarık Bey, adaşım Tarık Buğra'nın büyük romanı Küçük Ağa, bu kasabada yaşayan insanları anlatır. Yalnız Nasreddin Hoca değil, bu romanın İstanbullu Hoca'sı da bu şehirde konuşur ve değişerek "küçük ağa" olur. O da Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişi temsil eder. Kuvayi Milliye açısından buralar çok önemli. Başka memleketlerde olsa, böyle roman kahramanlarının âbidesi dikilir. Bizde ise, Akşehirli yazarını bile tanımayan çoktur kasabada. (s: 154-155)

(Ufuk Kitapları, 2002, 182 sayfa)

menekse


KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:

Mineli çalar saatin sesiyle kendini bulan insanların Eyüp Sultan'dan başlayan bir Anadolu seyahati. Bayram tatilinde Mevlana ziyareti için yollara düşen iki ailenin serüveninde kimlik ve kişilik meseleleriyle birlikte, farklı izlerde hayatlarının manasını idrak etmeye çalışan insanların hikayesi.
Lütfiye Hanımın Konya/Meram rüyası ile Tarık Beyin Bursa macerası yanında, genç çiftlere ait rüya yorumları da romanda önemli yer tutuyor. Yolda rastlanan sürprizler kadar Osmanlı ve Selçuklu şehirlerdeki tarihimizle kültürümüze ait temel unsurları da sergileyen bu eser, yazarın beşinci romanı.
İki kere Türkiye Milli Kültür Armağanı, iki kere de Türkiye Yazarlar Birliği tarafından "yılın romancısı" seçilen Mustafa Miyasoğlu, her romanın da olduğu gibi bu eserinde de kendine özgü bir dille farklı bir dünyanın kapılarını aralamaya çalışıyor.
Yollar ve İzler, eski başkentlerimizin yollarına düşen insanlarla bu ülkenin kalbine doğru sürüklüyor okuyucusunu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder