Padişah selamının kuvvetini ve kudretini, bir de rahmetli feylesof Rıza Tevfik Bey'den dinleyelim. Rıza Tevfik Bey menfada iken bir gün yolu Londra'ya düşer. Eski dostu ve büyük Mevlevi muhibbi Nicholson'u ziyarete gider ve iki ahbap külfetsiz hasbihale başlarlar. Rıza Tevfik Bey, Nicholson'a "Niye bu kadar Sultan Abdülhamid Han ile uğraştınız ( İngiltere'yi kast ederek) ve sonunda yıktınız?" der.
Bir hayli düşündükten sonra Nicholson buna cevap verir: "Mecbur idik," der. Zira bizim ordumuzla, donanmamızla, açlık tehdidimizle yola getiremediğimiz Hintlileri, Hint Müslümanlarını Sultan Abdülhamid bir selamı ile yola getirtebiliyordu, her istediğini yaptırtabiliyordu. Binaenaleyh bu kuvveti yıkmak mecburiyetinde kaldık. Ve bu mücadelemizde yalnız değildik; bütün dünya devletleri ve siyonizm bizimle beraberdi. Fakat Sultan Abdülhamid'in yıkılmasında biz en büyük yardımı içeriden gördük. Yeni Osmanlılar (Jeune Turcs) ve İttihatçılar bizim beşinci kolumuzdu." (s:25-26)
Bir hayli düşündükten sonra Nicholson buna cevap verir: "Mecbur idik," der. Zira bizim ordumuzla, donanmamızla, açlık tehdidimizle yola getiremediğimiz Hintlileri, Hint Müslümanlarını Sultan Abdülhamid bir selamı ile yola getirtebiliyordu, her istediğini yaptırtabiliyordu. Binaenaleyh bu kuvveti yıkmak mecburiyetinde kaldık. Ve bu mücadelemizde yalnız değildik; bütün dünya devletleri ve siyonizm bizimle beraberdi. Fakat Sultan Abdülhamid'in yıkılmasında biz en büyük yardımı içeriden gördük. Yeni Osmanlılar (Jeune Turcs) ve İttihatçılar bizim beşinci kolumuzdu." (s:25-26)
Bach'ı gerek kilisede gerek konserlerde, gerekse iyi alınmış plaklarda çok dinledim. Fakat itiraf edeyim ki Nayi Osman Dede'nin Miraciye bestesi, Bach'ın kilise müziğinden çok üstündür.
Bach'ın müziği mücerreddir, "abstrait" dir. İçinden hiçbir melodi yakalayamazsınız. Zaten Bach'ın büyüklüğünü burada bulurlar. Nayi Osman Dede'nin Miraciye'si ise Bach'ın müziğinden çok daha mücerreddir. Miraciye bir ahenktir, bir "küll"dür, hiçbir melodi yakalayamazsınız, nağme olarak, yalnız nakarat halinde verilen Selam'dan başka.
Miraciye "gaibe inanmanın" müzik ile bir ifadesidir, Miraciye lahuttan bir sesleniş, gaibden nağmelerdir.
Bizim yazabileceklerimiz bu kadar, hissettiklerimiz ise namütenahi. Bunların ise ifadesi çok güç, hatta mümkün değil... (s:152)
MÜZEKKİ'N-NÜFUS'TAN
(Eşrefoğlu Rumi Hz'nin eseri)
Ey azizim! Vakta ki sen Hakk'a tevekkül etsen O sana ummadığın yerden rızık ihsan eder. Kuşlara bir bak da ibret al. Kış ve yaz hiçbir hazırlık yaparlar mı? Mütevekkil olarak yazın ve kışın aç da kalmazlar. Allahü Teala onlar gibi aciz mahlukların günbegün rızıklarını ayaklarına gönderir. Aç karınla sabahleyin yuvalarından kalkıp uçuşurlar. Akşamleyin tok karınla uçarak gene yuvalarına girerler, yatıp uyurlar.O dağda dolaşan hayvanları görmez misin ki samanları yok, ahırları yok. Evde beslenenlerin her türlü hazırlıkları ve tedarikleri yapılıp görüldüğü halde dağdakiler, ahırdakilerden daha semizdir. Daha az açlık çeker. Zira onun bakıcısı Allah'tır. İns ve cin, hayvanlar ve kuşlar bütün yerde ve gökte ne varsa hepsi Allahü Teala'nın kuludur. Allahü Teala hepsinin rızkını verendir. (s:174-175)
(Timaş Yayınları, 2014, 219 sayfa)
KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:
Münevver Ayaşlı'nın, ilk olarak 1984'te basılmış eseri olan Edep Yâ Hû Osmanlı sarayındaki âdet ve merasimler (Cuma selamlığı, dini bayramlar, cülûs törenleri, düğün ve sünnet merasimleri vs), sarayda ve haremde yaşananlar (Sultan Abdülhamid'in tahta çıkışı, Sultan Mehmed Reşad'ın mizacıyla ilgili bilinmeyenler, saray sofraları ve ikramlarla ilgili detaylar, sarayda üç ayların nasıl yaşandığı, Osmanlı'da kiler kültürü, Türk mutfağı ve Ramazan sofralarıyla ilgili unutulmaya yüz tutmuş ilgi çekici teferruatlar) ve devrin meşhur isimlerine dair hikâyelerden oluşuyor.
Kitabın ikinci bölümünün adı "Merak". Bu bölüm, Münevver Ayaşlı'nın 1967-1972 yılları arasında gazetelerde yazdığı dinî-tasavvufî mahiyetteki köşe yazılarının toplanmasıyla oluştu. Ayaşlı'nın Yeni İstanbul ve Babıâli'de Sabah gazetelerinde neşredilmiş bu makaleleri; üç aylar, mübarek gün ve geceler, çeşitli din büyüklerinden bahislerle başlayıp, Eşrefoğlu Rumi'nin Müzekki'n-Nüfus adlı eserinden, İmam Gazali'nin Kırk Esas ile Mükâşefetü'l-Kulûb ve diğer bazı klasikleşmiş dinî eserlerden alıntılar, Asr-ı Saadet'ten pek çok hikâyeler-ilginç anekdotlar (Siyer-i Nebi, Hicret hadisesi, Gazalar) içeriyor.
Edep Yâ Hû hem artık baskısı bulunmayan bir kitabı gün ışığına çıkartması, hem de Ayaşlı'nın dağınık haldeki pek çok yazısını bir kitapta toplaması açısından son derece değerli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder