...Tepkinin ne zaman geleceğini kestirememek, insanı tedirgin eder. Her şey yolundaydı, ne güzel oynuyorduk, ne oldu birdenbire diye anlam veremez. Bu sebeple ani tepkiler yerine, babanın hoşlanmadığı davranışlar konusunda kararlı, ciddi ve sakin bir dille çocukla konuşması daha sağlıklıdır. (s:16)
Aslında ne kadar da çok uyarırız onları, uyarılmayı hiç sevmediğimiz halde...
Yapma, dokunma, söyleme, atlama v.s. Ne kadar uyarırsak ve ne kadar çok söylersek, o oranda, iyi ve mükemmel anne-baba olacağımızı düşünürüz. (s:20)
Bizleri şefkatiyle Terbiye Edenin yaptığı gibi, yaşayarak görmesine ve öğrenmesine fırsat tanımamız gerekecek...
Yaptığımız her hata hemen cezalandırılsaydı, sanırım kafamıza sürekli bir şeyler düşerdi...
Zamanla öğrendiğimiz şey de ancak şu olurdu; cezadan kurtul da ne yaparsan yap...
Sürekli uyarmak yerine, ona doğru soruları sormak, doğru rehberlik yapmak... (s:22)
...Şu koşuşturmaca olmasa, her sabah ve her akşam bir şeylere yetişme paniği yaşanmasa ne güzel olurdu.
Annem her istediğimi alıyor ama keşke bu kadar yorulmasa, bu kadar da bıkkın olmasa bakışları... Eve geldiğimde bana kapıyı açsa ya da camda beklese, bir de bana çikolatalı kek yapsa ne güzel olurdu...(s:26)
Seviliyor olmak, değerli görülmek, varlığından, var olmasından dolayı memnun olunduğunu bilmek ne kadar iyi gelir insana...Çevresinde ve ailesindeki tek bir kişi için bile değerli ve seviliyor olmak, insanın yaşama gücünü artırır. Sürekli eksik ve yanlışlarının söylenmesi, hatta suçu işlemeden uyarılmaya kalkılması bizim için adeta toplumsal bir terbiye metodu haline gelmiştir. İyi tarafını söylersem şımarır, ciddiyetini koruyamaz diye düşünülür. Bu yüzden de hep eksiği, hatası yüzüne söylenir. (s:57-58)
Anne babanın dilinden 'İyi ki bana verilmişsin, iyi ki benim çocuğum olmuşsun, Allah iyi ki yaratmış seni ve iyi ki bana vermiş' sözü çocuğa birçok pahalı oyuncağın sağlayamayacağı sevinci yaşatır. Annem babam beni seviyor, çocukları olduğum için mulular diye düşünür. Bu da onun özgüvenli, hayatından ve kendinden memnun bir insan olması için önemli bir adımdır...Küçük yaşlarda güven ve emniyet duygusunu yaşayan, anne babsına güvenmeyi öğrenen çocuk, ileride kadere ve Rabbine güvenmeyi de öğrenir. Hayatın içinde kendini emniyette hisseder. (s:59-60)
...Odanı topla dendiğinde bunu nasıl yapacaklarını ve nereden başlayacaklarını bilemeyebilirler. Eşyaları bir yere sıkıştırmak ya da dolaba depolamak onlar için toplamak olarak da algılanabilir. İşte bu yüzden ilk zamanlarda 'gel birlikte toplayalım' şeklinde yaklaşmak ve onun işi öğrenmesini sağlamak gerekebilir. Toplanan odaya uzaktan bakıp 'iyi iş çıkardık, böyle toplu olduğunda odan çok güzel görünüyor' şeklinde söylemek davranışı ödüllendirir, düzenli olmak konusunda çocuğun estetik algılarını da pekiştirmiş olur.(s:107)
(Zafer Yayınları, 2011, 117 sayfa)
KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:
Çocukların hayatımıza girişiyle dünyamız renklenirken, her şeyin tadı da değişir. Çocuk aynasında kendimizle yüzleşme fırsatını yakalamış oluruz. Bu yüzleşmeyle kendimizi tanımaya ve anne baba olmanın eşsiz deneyimini yaşamaya başlarız. Bu deneyim, sağlıklı bir süreçte yaşanmış olursa, aile yapısı sağlam temellere oturmuş olur. Böylece hayat yolculuğu 'ben' ve 'sen'in merkezinden uzaklaşır, ‘biz’liğe ulaşır.
Bu kitap, ‘biz’ olma yolculuğunda önemli ip uçları içeriyor. Kitabın sayfaları arasında, çocuklarımızla birlikte sağlıklı büyümenin keyif veren taraflarını bulacaksınız. Onlarla ilişkilerimizde dikte edici ve dayatmacı yaklaşımlardan ziyade; şefkatli, onarıcı ve sevgi dolu yolların varlığını keşfedeceksiniz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder