BİR DİNDİ YENİLİK, BEN KALKIP TEKRARI SEÇTİM
...
Odalar, duvarları ekranlarla kaplanmış bir temaşahaneydi geceleri. İçi kalmamıştı evlerin! Tuhaf hikâyelerden, neşeli şarkılardan, sirklerden, cambazlardan, skorlardan, canlı savaşlardan yapılma uçucu bir belleği vardı hayatın. Bir şarkı iki kere söylense, bir hikâye iki kere anlatılsa, herkesin canı sıkılıyordu; "yok mu yeni bir şey" diyordu bıyıklı adamlar, hülyalı kadınlar; "yok mu yeni bir şey, kanalı değiştir kızım."
Bütün kameralar yeni bir yere döndürülüyordu, bütün yazarlar yeni bir teknik deniyordu, bütün çocuklar yeni bir oyun istiyordu. Yenilik tükenmesin, yeniliğin dibi görünmesin diye, aynı eşyanın üzerine her seferinde ayrı renkte bir örtü atılıyor, insanlar altında ne saklı diye merak edip duruyordu. Eşya bile yorgun düşmüştü artık bu oyundan; kendine dönmek, kendi olmak istiyor ama bir türlü kurtulamıyordu insanların elinden. Bir dindi yenilik; ben kalkıp tekrarı seçtim...
Bütün kameralar yeni bir yere döndürülüyordu, bütün yazarlar yeni bir teknik deniyordu, bütün çocuklar yeni bir oyun istiyordu. Yenilik tükenmesin, yeniliğin dibi görünmesin diye, aynı eşyanın üzerine her seferinde ayrı renkte bir örtü atılıyor, insanlar altında ne saklı diye merak edip duruyordu. Eşya bile yorgun düşmüştü artık bu oyundan; kendine dönmek, kendi olmak istiyor ama bir türlü kurtulamıyordu insanların elinden. Bir dindi yenilik; ben kalkıp tekrarı seçtim...
... (s:35)
"İMPARATOR VE ORDU İYİDİR..."
...
Oturduğum yerden yaşlıların yüzündeki çizgileri görebiliyorum. Tedirgin ve kederliler. Güçlükle yürüyebiliyorlar bir yerden başka bir yere; bir addan ve bir tanımdan artakalan bu ağırlaşmış gövde, sahibini taşımakta güçlük çekiyor artık. Topraktan aldıklarını toprağa vermeye hazırlanırken, birden bir telaşa kapılıyorlar. Ömürleri boyunca ezberlerinde tuttukları alfabede bir karşılığı yok bu değiştokuşun; ölüm, bir türlü sığmıyor ölüm kelimesinin içine. Emanetin teslim vakti yaklaştıkça anlıyorlar ki, yaşlılık bir ten soğuması değil bir harf soğumasıdır. Sözcükler, etrafını çevirdikleri eşyalardan ayrışmış, dolgun bir çamaşır gibi dünyanın iplerinde sallanmaya başlamış işte. Onlarla konuşmak için hiçbir kelimeye ihtiyaç yok bu yeni düzlükte, o ezberlenmiş alfabenin hükmü buraya kadar. Kum saatindeki son birikinti, teslim alınmış belleğin bu son tortusu da hızla aşağı doğru akıyor. Yaşlı göz nihai çizgiye yaklaştıkça, birden çocukluğunun bahçesinde buluyor kendini; şu kelimesiz ve harfsiz bahçede. "Demek son tören burada yapılacak," diyor hayretle; "tam başladığım yerde." Birden tamamlanıyor daire. Oyun bitti!..
...(s:98-99)
(Timaş Yayınları, 2011, 152 sayfa)
'Bazı kitaplar resmi geçide katılmaz.'
Geleneği bugünkü dile ustalıkla söyleten, çağdaş Türk edebiyatının en iyi kalemlerinden Ali Ayçil, okurları zamanda, mekânda, kitapların ve yazarların dünyasında bir yolculuğa çıkarıyor, hayatın sıradan görünen parçalarını mucizevi bir dille sunuyor.
(Tanıtım Bülteninden)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder