..Elli yıl önce bu kadar yaygın olarak depresyon teşhisi konulmuyordu. Depresyon antidepresanların yaygınlaşması ve yan etkilerinin azaltılmasıyla daha çok teşhis edilmeye başlanmıştır. Eğer onu tedavi edebilecek antidepresanlar olmasaydı, bu duruma depresyon adını vermeyecektik. Yani, tedavi seçeneklerinin çoğalması ve bu seçeneklerin pazarda hatırı sayılır bir değer ifade etmeye başlaması, depresyon teşhisini de yaygınlaştırmıştır. Pazarın istekleri bilimin bakış açısını belirleyebilmektedir.(s:64)
Türkiye'de bilim adamı pâyesi almak, çok sayıda istisnası olmakla birlikte, yaptığınız akademik çalışmalardan çok belirli ideolojik angajmanlarla mümkün olabiliyor. Bu yüzden hiçbir ciddi bilimsel eser ortaya koyamamış binlerce öğretim üyesi bu milletin ödediği vergilerden maaş almaya devam ediyor. Türkiye'de üniversiteler kasıtlı bir biçimde ideolojik bir savaşın merkezindeymiş gibi gösteriliyor. Oturup bilim üretemeyen, yazı yazamayan, sorgulayan bir kafaya sahip olmadığı gibi sorgulayan kafalar yetiştirmeyi de zül sayan bağnazlar güruhu, kabahatlerini nedense aşırı milliyetçi ve statükocu söylemlerle gizleme cihetine gidiyorlar. Bense bir yerde ideoloji bezirgânlığına soyunmuş birisi varsa hemen uluslararası endekslere girip bu adamın dünya literatürüne hediye ettiği kaç yayın var,ona bakıyorum. Ne görüyorum dersiniz? Bu 'vatanperver' bezirgan uzun yıllar boyu akademik uykuya yatmış, bizim vergilerimizden beslenerek obezleşmiş, ama vatanı milleti koruyup kollayayım derken eli akademik makale yazımına hiç gitmemiş! (s:125)
Bir bakın yeryüzündeki insanlara, kaçımız hayatlarımızı anlamlı değerler üzerine yaşayabiliyoruz? Soru budur. Soylu bir varoluş üzerine mi yaşıyoruz, yoksa Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki en basit ihtiyaçlarımızı gidermek için mi? Bu dünya bizim varlığımızla daha da güzelleşiyor mu? Dünyayı devraldığımızdan daha güzel bir şekilde çoçuklarımıza bırakmak için bir çabamız, bir uğraşımız var mı? Sorular bunlardır. Bunlar önemli sorulardır.(s:152)
(Timaş Yayınları, 2012, 170 sayfa)
KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:
"Başdöndürücü bir rüzgâr esiyor etrafımızda. Kronolojik zaman alabildiğine hızlanmış, durmadan imge yığıyor önümüze. Her şey çok hızlı, o yüzden hiçbir şey kökleşemiyor. Yer tutmak çok zor. Çok sayıda doğru var, ama hiçbir doğru kişinin iç âleminde ruhu sükûna erdirecek yoğunluğa ulaşamıyor.
Hepimiz buradayız ve bir orası yok. Köksüz, yurtsuz, kimsesiz, yalnız. Anne babalarımızdan dahi emniyet almadan..."
Böyle diyor Kemal Sayar ve bir çağın, bir toplumun, bir kuşağın serencamını, açmazlarını, çözülme ve savrulmalarını ustalıkla irdeliyor. Akla ve ruha dokunan incelikli çözümlemelerin eşliğinde, hepimiz için, 'kalbin direnişi'ni merkeze alan bir çıkış yolu öneriyor.
Neden mı?
Çünkü, "sadece kalbi olanlar içlerindeki mucizeleri görebilir ve sadece kalbi olanlar kötülüğe karşı direnebilir."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder