Kimyasal Tıp, 2. Dünya Savaşı'nda büyük paralar kazanan kimyasal silah üreticileri tarafından savaş sonrasında kurulmuştur. Bugün kullanılan kimyasal ilaçların % 90'ından fazlası bu dönemden sonra ortaya çıkmıştır. Halen kullanımda olan en eski ilaç Aspirin'dir; o da 1897yılında bulunmuştur, yani sadece 118 yıllık tarihi vardır. Aspirin'i icat eden Bayer firmasının kimyageri Dr.Felix Hoffmann, 11 gün sonra Aspirin'i sentezlediği metodu kullanarak yeni bir 'ilaç' icat etti: Eroin! Ağrı kesici olarak piyasaya sunulan eroin, 1930'lu yıllara kadar 'bağımlılık yapmayan ağrı kesici' olarak eczanelerde satıldı. (s:8)
Çok şükür ki, atadan kalma, dededen kalma buğday türlerine sahip çıkanlar var. Kastamonu'nun İhsangazi İlçesi'nde halen yetiştirilen siyez buğdayı (Tritucum monococcum L.) dünyanın en eski buğday türüdür. Hatta, siyeze ilkel buğday veya antik buğday da derler. Bundan 10 bin yıl önce dünyada buğday tarımı ilk yapıldığında ekilen buğdaydır. Bundan başka Kars civarında atalarımızdan kalma kavılca(kabluca) buğdayı halen ekilir. Karakılçık, kırmızı buğday, sarı buğday gibi yerli tohumlarımız da halen ekiliyor, ama maalesef çok kısıtlı miktarda ve çok dar bir alanda.
Siyez buğdayı 14 kromozoma sahiptir. Bugün tarımı yapılan cüce buğday türü ise, Tritucum aestivum buğdayının genetiğine yapılan müdahale ile üretilmiştir. Tritucum aestivum, 49 kromozoma sahiptir. Bu 49 kromozomun genetiği ile oynanarak da bugünkü cüce buğday üretilmiştir. Aradaki farkı daha iyi anlayabilmeniz için bir örnek vereyim: İnsanlarda kadın ve erkek arasındaki tüm farkların sebebi, tek birkromozomun farklı olmasıdır: 'Y' kromozomu. Siyez ile Triticum aestivum arasında ise tam 35 kromozom fark vardır! (s:26)
2 saatte bir yemek yeme tavsiyesi genetiği değiştirilmiş buğdayla ilişkilidir. Genetiği değiştirilmiş buğdayın Amilopektin A'dan dolayı glisemik indeksi çok yüksektir ve kan şekerini çok hızlı yükseltir. İlk lokma alındıktan 90 dakika sonra kan şekeri tavan yapar. Bunun üzerine beyin pankreasa emir verir. Aşırı yükselen kan şekerini düşürmek için bol miktarda insülin salgılatır. İnsülin salgısı kan şekerini düşürür. Kan şekerinin düşmesi 120. dakikadır. Yani, buğday ürünlerini yedikten 2 saat sonra acıkırsınız. (s:38)
Romatizmanın kimyasal ilaçlarla tedavi edilemediğini anlamamız gerek. Bu ilaçlar sadece romatizmanın üstünü örter, bağışıklığı baskılar. Kimyasal tıp şöyle bir mantık yürütür: 'Eğer romatizma bağışıklık sisteminin yanlış çalışmasından, aşırı çalışmasından kaynaklanan bir otoimmun hastalıksa, ben o zaman bağışıklığı baskılayan ilaçlar vereyim, romatizmayı düzelteyim'!
Ama vücut böyle çalışmaz. Siz bütün bir bağışıklık sistemini baskıladığınızda, hastayı iyileştirmiş olmuyorsunuz. Nitekim hasta bu ilaçları kullanır ama romatizması da ilerlemeye devam eder. O zaman niye bu ilaçları veriyorsunuz? Hastalara ne faydası var? (s:99)
Türkiye'de milyonlarca romatizma hastası var. Bu hastalara leblebi gibi bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar veriliyor. Bu ilaçların kullanımı, kanser hastalığındaki artışın önemli sebeplerinden bir tanesidir. (s:104)
(Hayy Kitap, 184 sayfa,
2015)
KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:
Kanserden diyabete,
romatizmal hastalıklardan astım ve tiroide…
Hastaya zarar vermeden
tedavi etmenin en etkin yolu fitoterapi!
"Kimyasal ilaçlar,
aşılar ve kemoterapi bütün dünyada tartışılıyor artık. Kimi hastalara faydaları
var, senelerdir uygulanmalarının gerekçesi de bu. Peki ya yan etkileri? Bazen
yan etki çok daha büyük olabiliyor, hasta faydadan çok zarar görebiliyor. Oysa
tıp biliminin düsturu neydi: Primum nihil nocere! Önce zarar vermeyeceksin!
Hastaya zarar vermeden
tedavi etmenin yolu ise fitoterapi biliminden geçiyor. Bu bilim yetkin
doktorların kontrolünde olduğu sürece, bitkisel ekstreler ve bitkisel ilaçlarla
ağır yan etkilere maruz kalmadan iyileşmek mümkün.
20 yıllık klinik tecrübemle
bitkilerin iyileştirici gücüne bizzat tanık oldum, binlerce hastayı tedavi
ettim. Ağrıları nedeniyle ağlayarak, yürüyemeyecek halde gelip tam şifayla
iyileşmiş romatizma hastaları; sağlığına kavuşup insülin kullanmayı bırakan
diyabet hastaları ve vücudunda tümörden eser kalmamış kanser hastaları…
Bu kitapta kronik
hastalıklarda en etkili kürleri ve savaş stratejilerini sizinle paylaştım.
Hekimlik deneyimim bana insan vücudunun bir bütün olduğunu öğretti. Bu mucize
yapıyı sadece pankreastan, sadece tümörden, sadece eklemden, birbirinden
bağımsız küçük küçük parçalardan ibaretmiş gibi görürseniz yolunuzu
kaybedersiniz. Esas olan hastanın bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek,
hayatında olumlu değişiklikler yapması için yönlendirmek, hastalıklarla savaşma
kabiliyetini geri kazandırmaktır.
İnsanoğlu, dünya üzerinde
200 bin yıl boyunca ilaçsız yaşadı. Hastalıklardan korunmak ve hastalandığı
zaman da iyileşebilmek için doğal tedavi yöntemlerine başvurdu. Ben ilaçsız
yaşamın mümkün olduğunu söylüyorum. Ve iddia ediyorum, asıl zor ve acılı olan
ilaçlı yaşam!"
Dr.Ümit Aktaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder