'Leblebi tozu da vardı. Ne güzeldi. Yerken konuşup etrafa püskürtürdük.'
'Hakikaten kız. Şimdi bul da püskürt. Ay bak nerelere gittim şimdi. Her şey eskiden mi güzeldi, yoksa güzel olan her şey eskidi mi?'...
'Hakikaten kız. Şimdi bul da püskürt. Ay bak nerelere gittim şimdi. Her şey eskiden mi güzeldi, yoksa güzel olan her şey eskidi mi?'...
O kadar çok sevdiğim bir şeyin eksikliğini nasıl şimdiye dek duymamıştım. Sanki o yaşanan zaman oralardan kopmuş, ömrümün şu anıyla düğümlenivermişti. Peki, arada ışık hızıyla geçip giden zaman ne olmuştu? (s:63)
'Ama öyle işte. Dikkat et kendine.' dedim. 'Kızım daha nası dikkat ediverim. İki bardak yıkarım yatarım. Bi cam silerim yatarım. Daha nası bakıverim.' 'İşte yatma Vasfiye Teyzecim. Çık, yavaş yavaş dolaş.Biraz kilo vermen lazım.'
Yatmayı, kendine bakmak sanıyordu. Kendini karpuzla karıştırıyor olmalıydı. Yata yata büyür ya hani. Töbe estağfurullaaah... (s:99)
Yatmayı, kendine bakmak sanıyordu. Kendini karpuzla karıştırıyor olmalıydı. Yata yata büyür ya hani. Töbe estağfurullaaah... (s:99)
Bacalardan duman çıkıyordu, ama içerde ne tütüyordu, bunu yalnızca Allah biliyordu ve herkes bir gün mutlaka öleceğini bile bile sonsuza kadar yaşayacakmış gibi uğraşmaya devam ediyordu. (s:194)
(Carpe Diem Kitap,2013, 198 sayfa)
KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:
Sokakta yürürken bir televizyon muhabiri size pat diye mikrofon uzatıp 'En son ne zaman delirdiniz? Ağladınız? Sevindiniz? Merhamet duydunuz? Şımardınız? Âşık oldunuz? Acıdınız? Sinirlendiniz? Gözünüzden yaş gelene kadar güldünüz?' diye sorarsa, bu soruların cümlesine birden 'Mine Sota'nın son kitabını okuduğumda.' diye cevap verebilirsiniz.
Sokakta yürürken bir televizyon muhabiri size pat diye mikrofon uzatıp 'En son ne zaman delirdiniz? Ağladınız? Sevindiniz? Merhamet duydunuz? Şımardınız? Âşık oldunuz? Acıdınız? Sinirlendiniz? Gözünüzden yaş gelene kadar güldünüz?' diye sorarsa, bu soruların cümlesine birden 'Mine Sota'nın son kitabını okuduğumda.' diye cevap verebilirsiniz.
Bir ömrü bir güne sığdıran bir kelebek gibi, hayattan hayata konan bu kitap, size 'Aman çimlere basmayalım, aman turistlere iyi davranalım, vergimizi de ödeyelim…' dışındaki iyilikleri de hatırlatacak, hatırlatmakla da kalmayıp içinizde, herkese merhamet etmek, yamuk yaptıklarımızdan özür dilemek, efendime söyleyeyim sokağa fırlayıp çevrede dolaşan insanları 'Hepinizi çook seviyorum, canlarım benim!' diye sımsıkı kucaklayıp çay ısmarlamak, keçi gibi ağaçlara tırmanıp erik toplamak, ıslık çalarak su birikintilerinde zıplamak gibi istekler de doğuracaktır.
Herkesin şikâyet edip kimsenin ayrılamadığı şu canına yandımının dünyasının kaç bucak olduğunu, bilimsel olarak değil milimsel olarak açıklayan bu kitabı okuyup cümle dertlerinizin üzerine üfleyin gitsin. Stresle sıkılmış tüm vidalarınız gevşesin, çocukluğunuz içinizden size bakıp muzipçe gülümsesin, sizi gören herkes 'Yok yok, sen de bir haller var vaaarr…' desin, üzüntü, tasa, içinizi sıkan ne varsa bitsin…
Keyifli keyifli okumalar, okudukça kıkır kıkır gülmeler, güldükçe güzelleşmeler… Hadi bakalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder