03 Temmuz 2013

Benim Küçük Dostlarım - Halide Nusret Zorlutuna



Üstünde kirden rengi kaybolmuş yamalı bir örtü, yorgan vazifesi görüyordu; başının altında bir ot yastık vardı. Kendisine getirdiğimiz yiyecekleri konsolun üstüne koyduktan sonra yanına yaklaştım:
- Nasılsın yavrum?..
Elimi alnına koydum. O dakikada gözlerinde yanan minnet parıltısını ömrüm oldukça unutamam!
Candan bir sesle:
- İyiyim, öğretmenim! dedi.
Hâlâ ateşi vardı; fakat o kendini pek iyi hissediyordu. İçimde, " Bazen bir insanı Mesut edebilmek için ne kadar az bir şey yetiyor!" dedim.
Halbuki sıhhat, güzellik, şöhret, servet gibi Allah'ın en büyük nimetlerine sahip oldukları halde "saadet" i tatmamış nice bedbahtlar da vardır!..
(s:51)

Bir gün bu kızın liseden öğretmen okuluna geçeceğini öğrenince ne kadar üzülüp telaşlandığımı tahmin edebilirsiniz.
Onu kolundan sımsıkı yakalamak, "Ne yapıyorsun?", "Sakın ha! Bu senin mesleğin değil..." demek istiyordum...
Bilirsiniz, öğretmenlik -özellikle ilkokul öğretmenliği- sonsuz tahammül, sonsuz feragat ve fedakârlık isteyen bir meslektir. Güzel, çirkin; temiz, kirli; zeki, aptal; uysal, inatçı kırk elli küçük yaramazla uğraşmak; bütün bu küçük kafaların karanlıklarına bir ışık tutmak zor, pek zor bir iştir; her kişinin kârı değildir; ancak Tanrı'nın bu meslek için yaratmış olduğu kahramanlardır ki, bütün bir gençliği, bütün bir ömrü bu yolda harcarlar, harcayabilirler!
Muazzez bunlardan biri değildi. (s:86)

"Son Durak"tan bakışlarımı geçmişe uzattığım zaman, bundan kırk elli yıl önce, , beni gizliden gizliye tehdit eden, tedirgin eden bir korkuyu açık seçik görüyorum:
Gözlüklü, bastonlu, çirkin, güçsüz bir öğretmen olarak öğrencinin karşısına çıkmak zorunda kalmak korkusu...
Yıllardan korkuşum da hep bu yüzdendi. Öğrencilerimin dışındaki dünya beni çirkin, güçsüz görmüş, beğenmemiş!... Umurumda bile değildi.
Düşünüyorum da, mesleğime olan aşırı tutkuma rağmen vaktinden önce emekliliği isteyişimde -şüphesiz başka sebeplerle beraber- belki biraz da bilinç altında yatan bu korkunç korkunun etkisi olmuştur, diyorum. (s:124-125)

(Timaş yayınları, 2011, 144 sayfa)

gercegi arayan

KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN:

İdealist bir öğretmenin kitap gibi okuduğu öğrencilerini ve anılarını edebi bir dille anlattığı doyumsuz bir eser olan BENİM KÜÇÜK DOSTLARIM aynı zamanda MEB’in tavsiye ettiği 100 Temel Eser’de yer almaktadır.
Her çocuk, bence zevkle okumaya değer meraklı bir kitap; karşısında uzun uzun, hayran hayran düşünülecek bir bilinmeyenler âlemidir.
Yirmi bir yıldan beri bu kitapları yaprak yaprak,satır satır okumaya ve anlamaya çalışıyorum.
Fakat hâlâ "Çocuk" adlı kitapla anlayamadığım, sökemediğim cümlelere rastladığım olur.
Bu itirafımdan sonra, okuyucularım bu eserde, tecrübelerin belki haklı; fakat herhâlde soğuk ve tatsız gururunu elbette aramayacaklardır.
Hayır, sevgili okurlarım elinizdeki kitap, ağırbaşlı, psikolojik bir eser olmak iddiasında değildir.
Buna bir "hikâye kitabı" da denilemez. Çünkü içinde bir damlacık hayal bulamayacaksınız.

Ben bu kitapta sadece, gördüklerini ve duyduklarımı değil, hissettiklerimi sunuyorum. O kadar çok sevdiğim "Küçük Dostlarım"ı, daha doğrusu binlerce küçük dostumdan, rast gele birkaçını okurlarıma da tanıtmak istedim.

Bir kırık dökük çizgi, bir avuç gölge.. Boyaların parıltılı dilinden yoksun, kara kalem bir çocuk portresi, bir küçük insan kişiliği! Ve çok defa bu kişiyi benim hafızamın köklerine altın çivilerle perçinlemiş olan bir küçük olay. İşte kitabımda bunları bulacaksınız... Basit şeyler ama, içlerinde hoşunuza gidenler, gözlerinize bir damla yaş, dudaklarınıza bir küçük gülümseme getirenler, hatta başınızın karanlık bir köşeciğine titrek bir mum alevi uzatanlar olacak sanıyorum. Şüphesiz bir meşale, kuvvetli bir elektrik lâmbası değil, ancak bir mum alevi...
Fakat ne de olsa bir ışık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder