Bu kitabı okuduktan sonra yazarın başka kitapları var mı diye araştırdım.
Mutfağımdaki kitaplıkta bulunan ve arasıra tarifler denediğim"En Güzel Misafir Sofraları"nın da aynı kişiye ait olduğunu görünce şaşırdım doğrusu.
Kalbin Limon Hali'ni okuyup da şerbet tariflerine merak salmamak imkansız. En yakın zamanda başta "Şerbet ve Hoşaf" olmak üzere, "Memleket Kazan, Ben Kepçe" ve " II. Abdülhamid'in Çocukluk Düşleri" kitaplarını da almaya karar verdim :)
... Ellerimizi çekecek şimdi makine.
"Ne olacak çekince?"
"Sizin ve benim ellerim tarihe ölümsüz bir not düşecekler."
"Tarihin ne işine yarayacak bizim erik yıkayan ellerimiz."
"Ya neden öyle diyorsunuz. Biz bir gücü temsil ediyoruz. Bir geleneğiz biz. Hani ölen sanatlar vardı. Hani gelenek ölmüştü. Ölmedi işte, ölmeyecek. Bakın siz varsınız, ben varım, varız işte. Oturduk şerbet yapıyoruz."
Güldü Yusuf İhsan Efendi. Öyle ya, oturduk, şerbet yapıyoruz. Ne kadar önemli ve önemsiz. Şerbet olmasa da olur, ama şerbet olmadan olmaz işte. Dünyayı, bu güzelim ülkeyi kolacılara mı bırakmalı.
"Düşünsenize Hocam, adamlar sergi açıyorlar. Güya dünya resimleri. Çocukların ellerinde kola şişeleri. Bizim de ellerimiz şerbette, hayatta, hikayede. Bu resim hayat. Bu resim Türkiye." (s:102-103)
( Hayy Kitap, 2008, 140 sayfa)
KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN
"Küçük bir kız çocuğuyum ben. Beyaz bir elbise giydirmiş annem. Portakal kabuğu kokulu. Şefkat gibi. Kaldırım taşında dengede durma oyunu oynuyorum. Sonra dönmeye başlıyorum. Etekliğim havada benimle birlikte dönüyor. Sarhoş edici bir daire çiziyor etrafımda dünya. Böyle delice devam etmek istiyorum dönmeye. Avucumda bir yığın kalp. Sıkmıyorum, düsürmüyorum. Kimsenin kalbini düşürmem ben. Benimkini kim, neden düşürsün hem? Yusuf ihsan Efendi ensemden yakalamış beni, kedi yavrusu olmuşum ben. Babamın limon ağacının altındaki yavrulardan biriyim demek ki. İnsan kalbi, limon ağacı gibidir, üşümeye gelmez dediydi."
“Akasya ağacının dallarında toplanmış dünyanın bütün sessizlikleri. Yani, bütün çığlıkları. Hikâyeleri ve şerbetleri. Öykülerin hepsi kendilerini sessizliğe teslim edivermişler. Her susuş bir şerbete düşmüş. Kokular havada dans etmiş. Ben bir çocuğum. Şefkatinizin, şehvetinizi yendiği o yerde insan olmayı, insan kalmayı bekliyorum. Sustum ben. Parmaklarımdan kızılcık şerbetleri damlıyor, kalbimden çocukluğum.”
Elif Ayla, yalın ve çarpıcı üslubuyla kadının aynasına düşen hayatları, mutfaktan evliliğe kadına dair “mahrem”leri, susan kadının çığlık atan hikâyelerini anlatıyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder